Bu sabah işe giderken yanımdaki arkadaşla sohbet ediyorduk. O esnada gözüm memleketin her karesini kaplayan ve gözlerimize sokarcasına yapılmış gibi gösterilip ama gerçekte yapılmayan billboardlar da ki yazılanları sordum.
Yüzüme acı acı baktı.
Derin bir nefes aldıktan sonra “ bilboardlar’a bakmıyorum” dedi.
Neden dedim?
Her seçim döneminde aynı manzaraları izliyoruz dedi.
Bunlarda bütün günahları rakiplerin üzerine yüklemek gibi bir adet var dedi. Tıpkı olmayan hizmetleri olmuş gibi göstermek dedi. Ayrıca vicdani konularda bile adaletli davranmayanlara ve yalanda ısrar edenlere ne diye bakayım dedi.
Eee n’olacak peki dedim.
Derin bir nefes çektikten sonra “düzen bozulmaz” dedi.
Hatta bir çok taraftar toplayacağı kesin.
Çünkü dalkavukluğun bu denli itibar gördüğü bir toplumda, dürüstlük "hizmet dışı" sayılıyorsa,
Kimilerine ince saz.
Kimilerine yargısız infaz.
Kimilerine bol kepçe
Kimilerine zırnık koklatılmaz.
Bütün bunlar oluyorken haliyle yenilginin koşulları oluştu demektir dedi. Hatırlarsanız eskiden insanlık hukuka emanetti hukukun olmadığı yerlerde de vicdan insanlığın hizmetindeydi. Vicdan’ın öldüğü ve hukuk'un yok edildiği günümüzde kaybettiklerimizi yeniden kazanma ihtimalimiz var mı sence diye sordu.
Cevap veremedim.
Haklısın dedim.
O zaman suya sabuna dokunmadan "ben temizim, ben dürüstüm, ben çalışıyorum" demekle kir meselesi hallolmuyorsa, "bunların lekesi çıkmayan gömleklerinin üzerine kravatı da gizlenen ağababaları hediye etmiş demek ki.
Sonuç olarak yarayı içinde taşıyanın nefes alması zahmetli olur.
Ama kimin umurunda.
Esas düşünce bizden olmayana ters açıdan bakıyorsa toplumumuz. Bu tür temiz insanların yaptığı eleştiriler çok doğruda olsa düşünce israfından başka bir şey değil. Bu yüzden eller aya biz yaya değil miyiz.