Esmer bir kızın gözünde yaşadım..
Sonra baktım adam olacağım yok benim..
Bir sabah şehir uykudayken…
İçimde ki beni astım!.
Kanlı kuyu meydanına..
Şimdi ölüler sevmez şehrinin.
Sevda yeşermez mahallesinin
Ölü küçesindeyim
Bazen; insanın yaşadığı yerden, bulunduğu ortamdan kaçıp yalnızlığa sığınması geliyor. Yalnızlığın mutsuzluk olduğunu bile bile insanın bazen yalnızlığa sığınması bile yetmiyor.
Umutsuzluk; tüm bedenini sarmış, beyninin içinde ihanete uğramışlığın ağır yenilgisi.
Bir zamanlar esmer gecelerde tanrının şahitliğinde, sevgilinle ettiğin aşk dair yeminler bir ihanet rüzgârına kapılmış savruluyor, terk edilmişliğin ağır yenilgisi, seni dünyadan koparmış, yitirmiş tüm sevmeler tılsımını, saksıda yetiştirdiğin karanfil anlamsızlaşmış gözlerinde, yüreğin katran karası, yumrukların sıkılı beyninde intikam fırtınası, sonra kıyamamak sevgiliye ona kıyarken yüreğini kanatacağını biliyorsun, bu acı paslı bir bıçağın yarasından daha çok acı veriyor sana.
Ay bulutların arasında sıyrılmış esmer taşlı Siverek sokakları ay ışığında, bir inci misali parlar, birden aklına sevgilinle, bu sokakta il acemi öpüşlerin aklına ve ıslık sesiyle haberleşmelerin aklına gelir, tüm engellemeler rağmen gözlerin nemlenir gecenin ay parıltısında, iki damla gözyaşı çiseleyen yağmur damlaları misali ıslatıyor esmer geceyi.
Gecelerin bir diğer adı yalnızlık ve isyandır dudaklarında, avuçlarında söndürdüğün üç kibrit çöp yakmıyor yüreğini, asıl yangın sinenin sol yanında, yüreğinin orta yerindedir. Artık hiçbir sevda gemisine yer yok gönül limanında, güneş batıp, el ayak çekilince yetim bir çocuğa döner gece.
Terk edilmişsin sevgili tarafından, camiye bırakılan sahipsiz bir bebek misali yüreğin. Bebeğin çığlığını duyan olur elbet sabah ezanından, oysa sen yalnızsın sesin duyan olmaz. Yüreğinin çığlık seslerini kimse duymaz, ne kadar bastırırsa o sesi içinde bir bomba gibi patlar.
Tüm yaşadıkların; Çaresiz bir hastanın, yaşadıklarından ağır gelir sana. Güneş anlamsızlaşır, ay güzelliğini yitirir gecelerde, utanır senin çaresizliğinden bulutlara saklanır. Afetler ölümler etkilemiyor seni, san ki sen en ağırından bir afet yaşıyorsun, yıkılmışlık hissine kapılıyorsun, gözlerin nemli, yasak koydun gülümsemelerine, dünyanın en komik olayına bile gülümsemezsin, içinde bir matem duygusu, en yakının yitirmenin sana verdiği acıdan beter bir acı yaşarsın. Hiç bir şarkı anlatamaz duyguların hiçbir şairin mısraları yarana tuz basmaz.
Seni terk edip, bu şehirden giden sevgilinin ardından, adeta şehir küsmüşsün, seni yaşama bağlayacak, yitirdiğin gülümsemelerini sana verecek hiçbir güç yok bu şehirde. Bu şehir tarihe ve yalnızlığına tanıklık etmesi yetmiyor sana. Sevmelerin ihanete dönüştüğü bu şehri kendine mezar bilmişsin, bir gecenin ay ışığında bir çınar ağcının dalında, son vermek istersin, senin için artık bir anlam taşımayan hayata. İllaki çınar ağacı diyeceksin çünkü yaşadığın acılarla ağırlaşmış, bedeninden ağır gelen acılarındır, har ağaç dalı taşımaz bu acıları.
Her şey biti derken, efsaneler konu olmuş, bir esmer kızın yaşam dolu gözleri, bitkisel hayata girmiş yüreğine kan vermeye başlıyor. Gecenin esmerliğinden sıyrılan yarım ay misalidir, ay yüzünde gamzeleri, gülümsemeleri sana yıllar önce yitirdiğin gülümsemelerini hatırlatıyor, her hareketi seni hayata bağlıyor. Yaşadığın ve beslediğin duyguların adı; çözümü zor bir matematiksel bir işlev gibi, bu bağlılığın ve hayata dönüşün, illaki bir adı olacaksa adı herkesçe bilinen ama bir türlü gösterilmeyen yalınsız sevgidir.
Hayıt bitme noktasında olan kim olursa olsun sevgi gözünü kör etmediği sürece, mutlaka hayata tutunacak bir dal bulacaktır, bu dal bazen bir esmer kızı gözlerinde tutuklu kalıp, hayata sımsıkı sarılmaktır.
Hayata bağlanma için uzun bir süre esmer kızın üzüm karası gözlerini beklemeye gerek yok. Bazen okuduğunuz bir kitapta sizi hayata bağlaya bilir, başkalarının içinde bulunduğu imkânsızlıklar size şükür etme fikrini verip yaşama bağlaya bilir.
Geçtiğimiz günlerde, bir yakınım okumam için bana bir kitap verdi. ‘’Sol ayağım ‘’isimli kitap yaşanmış gerçek bir yaşam hikâyesidir, Yazar Chrısty Brownun kendi hayat hikâyesidir. Christy Brown bir duvarcının ortanca çocuğuydu. Doğuştan beyin felci olan yazar, sadece sol ayağını kullana biliyordu. İl öğretmeni annesiydi annesi ona il kaz A harfini öğrettiğinde yazar hayata bağlanmaya imkansız olan başarmaya A harfiyle başlamış. Yazarın kitabından en önemli faktör sevgi faktörüdür, yaza ilk sevgiyi annesinde görerek tüm zorlukları aşıp sadece sol ayağını kullanarak hayata bağlanmış, sadece sol ayağını kullanan yazarın en büyük özelliği bence kalp gözünü yitirmemesidir. Yazar kendi soğanında bir kızı uzaktan uzağa da olsa sevmiş, bu sevgi yüreğini aşka getirip kendisini önemsemesine katkı sunmuştur.
Eserde işlenen tema Hayatta önümüze ne engeller çıkarsa çıksın bunların bizi durduramayacağıdır.
Kitaptan daha fazla söz etmek istemiyorum, mutlaka her kesin okuması gereken bir kitap olduğunun belirterek kitapla ilgili şu son cümleleri sizlerle paylaşmak istiyorum’’ insanın ne problemi olursa olsun ona yardım etmemizin gerektiği anlatılmakta. Aynı zamanda yaşamımız boyunca karşılaşacağımız güçlüklerden yılmamamız hayata dört elle sarılmamız gerektiğini anlatmaktadır, Bu kitabı bir arkadaşıma şu konusundan dolayı tavsiye ederim. İnsanı hayata bağlayıp, şu anki manevi yönüyle insana ne kadar şanslı olduğunu gösteriyor’’
Gönül gözünüzün hep açık olması dileğiyle
Saygılarımla