BU GÜN 12 EYLÜL BU GÜN ANNEM ÖLDÜ!...

Abone Ol

Sevgili okurlar;12 Eylül askeri darbesinin Ülkemizde yaptığı tahribatı sanırım uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.

O dönemde yaşanan vahşetti ve özellikle Diyarbakır zindanlarında yaşanan vahşeti tarihte kara bir leke olarak yerini alacaktır.
12 Eylül Askeri darbesi, Ülkede yangına dönüşen çatışma ortamını, bastırmak amacıyla yapılan bir darbe olduğu iddia edilse de, geriye dönüp baktığımıza da, askeri darbenin, yaptığı insan hakları ihlali ülkede onarılması zor yaralar açarak, bu gün ki ötekileştirme zeminini hazırlamış.
Binlerce genç işkence tezgâhından geçirildi, kimisi işkence hanelerde öldü, kimisinin halen cesedi bulunamadı.
12 Eylül darbesi birçok ailenin dağılmasına, birçok çocuğun annesiz ve babasız kalmasına da neden oldu.
12 Eylül Ülkenin her yerinde insanlık dışı uygulamalarını sürdürürken, bu insanlık dışı uygulamalardan Siverekli gençler ve ailelerde nasibini aldı.
12 Eylül askeri darbesin de nasibini alanlardan biride uzun yıllardan beridir arkadaşım olan Demirci Mehmet’i.
Mehmet 12 Eylül döneminde 16 yaşındayken gözlem altına alınmış. Çocuk denilen yaşta akıl almaz işkenceler sonucu yapmadığı suçları kabullenmek zorunda kalmış. Düşüne biliyor musunuz? 16 yaşındaki bir çocuğu işkencelere maruz bırakılması ve ardından işlemediği suçları, işkenceler sonucu kabullenmek zorunda bırakılarak Diyarbakır askeri ceza evine konulur.
Mehmet 16 yaşında, çocuk koğuşuna konulması gerektiği yerde onu 35. koğuş denilen, aslında hücrelerin bulunduğu bölüme koyarlar.
Demirci Mehmet’in Diyarbakır zindanından yaşadıklarını yazmaya kalkışsam, ne köşem yeter, nede ben yerel bir gazetede yazabilirim.
Ben sizlerle Demirci Mehmet’in aradan yıllar geçmesine rağmen halen o günlerde maruz kaldığı işkencelerin etkisinde kaldığı ve bir türlü unutamadığı bir anısını yazmak istiyorum.
Dün yani 11 Eylül günü Demirci Mehmet’in yanına uğradım. Mehmet elinde bir kalem bir şeyler çiziyordu, yüzü asık sinirleri gergindi. Baktım yaşlıca bir kadının resmini çiziyor. Kim bu dedim. Başını Kaldırmadan cevap verdi’’Anam’’
Oysa Mehmet’in annesi yıllar önce ölmüştü. Ya kardeşim başka işin yok mu? Yıllar önce ölmüş kadının resmini neden çiziyorsun? Aslında nedenini çok iyi biliyordum, onu acılar ve anılardan uzaklaştırmak amacıyla öylesine söylemiştim.
Demirci Mehmet gözlüklerinin ardından sert sert bana bakarak’’Ya Dolaş yarın ayın kaçı?’’
Neler söyleyeceğini tahmin edebiliyordum; 12 Eylül. Dedim
Mehmet tekrar kara kalemi eline alarak bir yandan resmi çiziyor bir taraftan bana cevap vermeye çalışıyordu.”12 Eylül ya, yani annemin öldüğü gün’’Doğrusu uzun yıllar önce ölen annesinin ölüm tarihini hatırlayamıyordum.
Mehmet elinde çizmeye çalıştığı yaşlı kadının, fotoğrafını bir yana bırakarak anlatmaya çalıştı.’’Bak dostum 12 Eylül’de sadece benim annem ölmedi, oğlu ceza evine düşen birçok anne gibi 12 Eylül’den sonra azar azar her gün öldü. Annemin ceza evi önünde çektiği eziyeti, özelikle görüş günlerinde çektiği çile aklıma geldikçe 12 Eylül askeri darbesini yapanların annemle birlikte yüzlerce anneyi öldürdüklerini, ananların evlatların katilleri olduğunu düşünürüm’’
12 Eylül döneminde yaşanan acıları ve özellikle tutuklu ailelerin, tutukluların neler çektiğini Diyarbakır zindanı üzerinde yazılan kitaplardan öğrenmiştim. Oysa bu acıları bizzat annesiyle yaşayan biri 12 Eylül’de annesinin nasıl öldüğünü anlatmaya çalışıyordu.
‘’Bak dostum, bizim hiçbir suçumuz yoktu! Daha on altısında bir çocukken, yani annemizin gönül bahçesinde bir tomurcukken, askeri darbenin kasaturalarıyla hoyratça koparıldık dalımızdan. Bak anlatayım annemin nasıl öldüğünü, annem bir gün ziyaretime gelmişti. Annem iyi Türkçe bilmiyordu annem beni görür görmez’’Keko brayo ti senine ’’ deyince Ziyaretin karşı kısmında bulunan askerler annemin ağzını kapatarak yere yığdılar. İsyan ettim, bu kez beş on asker üzerime çullandı. Annemin ve benim sesim ceza evinin koridorlarında yankılandı. Annem sadece zazaça ağabeyim, kardeşim sen nasılsın demişti. Ceza evi idaresi annemin bana şifre verdiğini düşünerek, anneme ve bana günlerce eziyet etmiştiler. Evet, Dolaş bunun için diyorum 12 Eylül günü annemin ve benim gibi haksız yere işkencelere maruz kalanların annelerinin ölüm günüdür!
Demirci Mehmet’in yıllar önce yüreğine çizdiği, şimdi ise beyaz bir kâğıda kara kalemle çizeceği resimle baş başa bırakıp yanından ayrılırken, şunu düşündüm; yapılan işkencelerin izleri yıllar geçse de insan psikolojisini nasıl etkilediğini annesi ölen birinin aslında annesinin ölümüne değil çektiği işkencelere nasıl takılıp kaldığını bir kez daha iyi anladım.
İnşallah bu son olur; bir daha, ülkemde böyle acılar, işkenceler yaşanmaz ve hiçbir annenin ölüm yıl dönümü 12 Eylüller olmaz!