Bazen koca bir imtihan kaplar etrafımızı.
Kimi sabreder,
Kimi "ah" der,
Kimi yanar "aşk" der,
Kimi hoşlanır "Hak" der .
Ama asıl sır, imtihana itimatta, doğrulukta, adalette, hak ve hukuka riayette, kul hakkını gözetmekte ve insan olmanın gereklerini yerine getirmekte biter. Fakat kaçımız bunun farkındayız acaba ?
Sanırım çoğumuz bir birimize bakıp başımızı önümüze eğiyoruz.
Neden mi ?
Hepimiz bu konuda suçluyuz da ondan.
Bakın bir virüs vakkası dünyayı ne hale getirdi. Ve bütün donanımlarıyla güçlü teknolojiler bile çaresiz kalmış durumda. Hatta dışarı çıkmayın deniliyor ama deprem oluyor herkes kendisini sokağa atıyor. Aslında bir musibet bin nasihatten iyidir ata sözünün tecelisini yaşıyor belki de insanlık. Buna binaen bakarsın kendisini düzeltir. Ve dünya daha yaşanılacak bir yer durumuna gelir.
Nasıl mı ?
-Bedenen, ruhen, beyin olarak temizlik yapıp, şapkanı önüne koyup hatalarından arınarak
-Hak hukuk noktasında dürüst ve düzgün davranarak
-Kişisel çıkarlardan ziyade toplumsal çıkarları düşünerek,
- Makam mevki için başkasının hakkına girmeyerek
-Silahlara veda deyip savaşları sona erdirerek
Yani herkesin insanca yaşayabileceği bir dünyaya katkıda bulunup görevini yaparak.
Düşünsenize;
-Nemrut tek kanatlı bir sineğe yenildi.
-Sultan Süleyman bile ölümden kaçamadı.
Nice Han Nice Sultan tahtı bıraktı gitti.
Ve sen bütün dünya senin olsa ne çıkar. Bak sokağa bile çıkamıyorsun. Yani bu dünya sadece uğrak yerinden başka bir şey değildir. N’olursan ol döneceğin yer bellidir.
Bakın Aşık Veysel bu konuda ne diyor.
Dünya geniş idi şimdi daraldı.
Çıkıp gideceğin yer belli değil.
Yetmiş altı yıldır alır satarım.
Bakmadım deftere kar belli değil.
Yani sözün özü kalbin anahtarı sadece samimiyet ve dürüstlük ve iyi insan olmaktadır. Herkes bu konuda üzerine düşeni yapmalı.
Gerisi mi ?
Oda Allah’ a emanet...