İNSAN HAKLARI EV ÇİYE?
On Aralık tarihi, insan hakları günü olarak dünyanın çeşitli ülkelerinde kutlanıyor.
İnsan hakları sorunu enternasyonal bir sorun olup, Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile insan hakları ihlallerine rastlamak mümkün.
İnsan hakları ihlallerine en çok gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde rastlanılıyor.
Günümüzde yaşanan insan hakları ihlalleri adeta kıyametin alameti olmasına rağmen, insanlar maalesef insan ve doğa kıyımına devam ediyor.
Maya takvimine göre 21 Aralık’ta kıyamet kopacak, doğrusu buna pek inanmıyorum, inandığım tek şey var İnsan hakları ihlalleri, devam ederse, emperyalist güçler ülkelerin yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını bölüşmek için ülkeleri işgal edip doğmamış bebekleri annelerinin karnında parçalamaya devam ederse, hiçbir ilahi güç bu zulmü kabul etmez işte o zaman kıyamet kopar.
İlkel insan topluluğundan, günümüz modern insan topluluğuna kadar olan süreçte İnsanların kardeşliği hep sözde ya da kâğıt üstünde kaldı. İnsan hakları evrensel beyannamesi ve daha birçok insanı yasalar Leyla ile mecnun kadar değer görmedi.
Yeryüzünde yaşayan hiçbir ırk, diğerinden üstün yaratılmamıştır. İlahi dinlerin tamamında insanın türeyişi hazretti Âdem ile Havadan çoğaldığı inancına dayanır. İster bu ilahi felsefeye inanın, ister materyalist felsefe doğrultusunda yorumlayın, tüm yollar insanın kutsallığına çıkar.
İnsanlar yeryüzünün neresinde yaşarsa yaşasın hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun KARDEŞTİR... Yani eşittir, kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur.
İnsan hakları evrensel olup tüm dünyalılar için geçerli bir hak olduğunu tüm insanların savunmasına rağmen, evrimleşmesi sürecinden, günümüze kadar bu hak hep ihlal edildi. Mağdur edilen insan, mağdur olan insan, bu yaman çelişki devam ettikçe, ihlallerden kaynaklanan gözyaşları yeryüzünün her karesinde akmaya devam edecek.
İnsan hakları konusunda hep çelişkiler yalanlar iki yüzlükler yaşandı.
Her gün yaşanan işkenceler, ölümler, tecavüzler, yaralamalar bunun göstergesi değil mi?
Bu sorun her ne kadar bir dünya sorunu olsa da, her toplumun aydınları üzerlerine düşeni yapmadığı sürece bu konuda toplumsal bir uyanış sağlanamaz.
İnsan hakları konusunda en çok anası ağlayan toplumlardan biride bizim toplumdur.
Ülkemizde uzun yıllar sıkıyönetim ve olağanüstü haller uygulandığından insan hakları uzun yıllar askıya alındı. Günümüzde bile anneler kayıplarını aramak için, onlardan geriye kalan bir parça bulmak için mücadele veriyor.
Kendi adıma söyleyeyim 10 Aralık Dünya insan hakları gününde bir etkinlik yapmadığım için yada yapılmadığı için eziklik duyuyorum, bir nebze olsa içimdeki bu ezikliği gidermek için bu yazıyı kaleme aldım.
Son beş aydır insan hakları kurulu toplantıları da yapılmıyor. Üyesi bulunduğum ilçe insan hakları kurulu üyelerinden biri olarak, bu konuda daha iyi çalışmalar yapıp yeni projeler hayata sunacağımız yerde hiçbir etkinlik yapamadık.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları gününde değişen bir şey yok.
2007 yılında 10 Aralık dünya insan haklarıyla ilgili işçilerle yaptığım sohbettin bir kısmını yazıma alarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
İşçilerin (inşaat amelelerinin ) boş zamanlarında oturdukları portakal kıraathanesine gittim. Yıllardır taş kırarak ekmeğini kazanan, ilerlemiş yaşına rağmen halen sekiz kiloluk balyozuyla ekmeğini taştan çıkaran Ramazan dayı (Taşçı Remo) ya tüm heyecanımla insan hak ve hürriyetlerinden söz ediyorum Remo dayı sabah çayından bir yudum aldı, kaçak tütünden sarılmış kalın sigarasını ciğerlerini yaralayan bir nefes alarak bana döndü;
— Lan oğlum sen bırak insan haklarını hürriyeti, Siverek Kaymakamlığı yağ veriyor mu, onu söyle?
— Ne yağı Remo dayı?
— Ulan oğlum evde yağ bitmiş, mevsim kış taş da kıramadım. Avrat iki gündür yağsız yemek yapıyor. Benim derdim yağdır babam.
— Dayı insan hakları!...
— Vallahi insan hakları bize beş kilo yağ veriyorsa iyi bir şeydir, çalışın Siverek’e gelsin ama yağ vermiyorsa kendinizi yormayın”
Ne kadar insan haklarını anlatmaya çalıştıysam, Dayı Remo’nun aklına düşen yağın yerine insan haklarını yerleştiremedim. ‘’Avrat iki gündür yağ istiyor. Yağmur, yağıyor ben iş yapamıyorum’ ’diyordu. Tıpkı taş plaklardan yayılan acıklı bir türkünün mısraları gibi, dayı Remo tekrarlıyordu.
Remo dayıyla sohbetimize kulak veren yetmiş yaşlarındaki Cevher Dayı konuşmalarımızdan etkilenmiş olacak ki Kürtçe sormaya başladı
— Keko wa insan haklari çiye?
İnsan haklarının dayı Remo’nun gözünde BİR KİLO SIVI YAĞ kadar değerli olmadığını anlatamadım Cevher Dayıya.
Ben ayrılırken yanlarından Cevher Dayının sesi kulaklarımda çınlıyordu “Lo, Remo wa İnsan hakları çiye?”
Sadece insanın değil hiçbir canlının hak ihlallerinin olmadığı özgür ve kardeşçe bir dünya dileğiyle.
Saygılarımla…