Birisi Thales'e sorar:
-Sana göre dünyada biricik devamlı olan şey nedir?
-Ümit, diye cevap verir düşünür; zira bizi en son bırakan budur.
-Peki öyleyse en kolay olan şey nedir ? diye sorunca, başkasına nasihat vermek diye karşılık verir. Haşa nasihat neyimize. Sözlerimizin uçup gittiği yerde sadece yazıya geçiyor hükmümüz. Ve istediğimizle kalıyoruz hep. Çünkü doğruda olsa bizi dinleyen yok maalesef. Ama doğruları yaza yaza hatırlatmaya çalışıyoruz naçizane.
Bakın son günlerde iki çadır tamda hayatımızın merkezine oturdu. İftar çadırı ve Göçmenlerin oturduğu çadır kentler.
Önce çadır kentlerden başlayalım. Boşaltılıyor ve burada yaşayan insanlar kira bedelleri verilerek şehir merkezlerine alınıyor. Buna itirazım yok. İtiraz ettiğim baştan savma olması. Bakınız bu insanlar entegre edilmeden ortaya bırakılıyor. Topluma uyum konusunda sorunlar yaşanıyor. Dilenci sayısı ve kontrolsüz gelişen bir gençlikleri var. İş hayatına hazırlanmadan eğitimleri tamamlanmadan halka açık alanlarda gruplar halinde dolaşmaktadırlar. Toplumun bir dengesi var. O denge kaçmak üzere. Çünkü insanların gözüne batıyorlar artık. Bunlara eğitim lazım, iş lazım ve disipline edilmeleri lazım ama bunlardan nedense kaçınıyoruz. Nereye kadar kaçacağız bilmiyorum ama eninde sonunda sorunlar daha da büyüyerek karşınıza çıkacaktır.
Diğer Çadır’a gelince; Yine iftar sofraları ve baştan sona israf ve gösteriş. Nereden mi biliyorum. Bugün bir olaya şahit olduğum için anlatma gereği duydum. Bir ilçe belediyemiz iftar yemeği veriyor ve yetkililere yakın insanlar ellerinde telefon eş, dost ve akrabalarını arıyorlar. Cümle aynen şu;” Başkan diyor ki kalabalık olsun çadır”. Birkaç fotoğraf sonra başkanın şovu. Buyurun geldiğimiz nokta. Ya bu iftar çadırları yolda kalmış, kimsesiz, evsiz yurtsuzlar içindir. Evinden sırf kalabalık olsun diye çağırılanlar için değildir. Ne yazık ki ibadetimize de riya karıştırıyoruz. Sonrada belediyeye kesilen yüklü faturalar ve ödeyen millet. Yapmayın etmeyin beyler. Yaşanılan her şey bir şekilde geçiyor belki ama, kaybolan inancın ve güvenin geri gelmeyeceğini bilmenin verdiği boşluk dolmuyor bilmem farkında mısınız. Sonra ters gidince de suçlu ya başkaları ya kader ya da dünya. Oysa ne suçu var onların?
Yiyen biz, içen biz, dönen biz...
Ne suçu var kaderin?
Azan biz, taşan biz, sapan biz ve yanlış üstüne yanlış yapan biz.
Ve son bir hatırlatma; Farkındaysanız eğer ölüm diye bir şey var.
Alınıp satılabilir her şeyi sıfırla çarpan.
Adını yaşamak koymuşuz ya, kulak asmayın
Bizimkisi sadece ayak sürümek dünya toprağında.
Sonuç olarak yaptığımız yanlışların üstünü ne kadar örtsek de mutlaka bir yerden çıkış yolunu bulur gün yüzüne çıkar . Ne kadar süslesek de hayır için yaptığımızı söylesek de bir yerden sırıtır zavallılığımız dikkat edelim.