DAVET

Dün Büyükşehir Belediye Başkanının memleket adına farkındalık yaratmak için nazik davetine Üniversite mensubu olarak icabet ettim. Dilimizin döndüğünce aklımızın yettiğince düşüncelerimizi dile getirmeye çalıştık. Neydi bu sorunlar;...

Abone Ol

Dün Büyükşehir Belediye Başkanının memleket adına farkındalık yaratmak için nazik davetine Üniversite mensubu olarak icabet ettim. Dilimizin döndüğünce aklımızın yettiğince düşüncelerimizi dile getirmeye çalıştık. Neydi bu sorunlar; Başta alt yapı, üst yapı, Turizm, sağlık, eğitim, kültürel değerlerin dışa açılımı, betonlaşma, Şanlıurfa’nın yazar, şair, bestekarların ve kısaca bütün değerlerinin her platformda taltif edilmesi, endemik bitkisi vs. Toplantı genelde akademik ağırlıklıydı. Diğer paydaşlarla grup grup bu tür istişare toplantısı yapacaklarını beyan ettiler. Ama gelin görün ki klavye şövalyeleri yine kendilerince muhteşem(!) fikirlerini insanların pozitif enerjilerini bitirmek için işlerini yapmaya başladılar.

Ya Beyler;

Hepimiz önce insanız.

Kimsede kusursuz değil.

Son günlerde herkesi bir insan sarraflığı tutmuş. Kendimize bakmaktan çok başkalarının kusurlarının peşindeyiz.

Kendimizi böylemi aklıyoruz ne.

Ya da sizlere göre insan neye göre iyi, neye göre kötü. İşinize geldiği gibi mi acaba merak ettim. Oysa doğrunun dili bir. Onun etrafında bu memleketin bir paydaşı olmak çok mu zor. Yanlışa eleştiri, doğruya alkış ve övgüyü neden kendinizden esirgiyorsunuz. Ama ne yazık ki memleketimde bir adet mi hastalık mı vardır. Her şeyde ahkam keseriz. Çok İyi konuşuruz. Ben olsam deriz. İyi poz veririz. Sonrası mı işte o yok. Fikir ve öneri verseniz daha faydalı olursunuz ama farkında değilsiniz sanırım. Birde böyle giderse sırf böyle davranışlar içerisinde bulunduğunuz için bundan böyle biz bir tek temenni de bulunabiliriz ancak. Veya güzel şeyleri umabiliriz. Ama haksızlık etmeyelim, ummakta gerçekten çok iyiyiz. Defalarca hiç bir şey yapmayıp, defalarca sonuç alamayıp, ancak bu kadar güzel umulabilir. Biri desin ki memleket için düşüncelerini isteklerini söyle. Sıralarız inci gibi. Seçeriz kelimeleri en süslüsünden.

Çok iyi isteriz biz,

Ama bu kadar işte. Sonrası yok.

Sizin yüzünüzden kalmadı ki bir şeyler yapabilmeye olan inancımız.

O yüzden biz isteyelim bu kadarı yeter.

Çünkü olur da adım atarsak, ya konforumuz giderse ya ?

Ben dahil hepimiz sıcacık çayımızı yudumlarken, yanımızda sevdiklerimiz, karşımızda televizyonda hep takip ettiğimiz program yada sevdiğimiz şarkı buradan konuşmanın böylesi bir rahatlığı varken, ki buna işkembeden atmak denir.

Bir şeyler yapmak mı?

Hadi ordan be!

Deli miyim ben? Ya da deli miyiz biz.

Sadece istemeyi bilip, bir taşı bile oynatmayışımızın sebepleri olarak bizim dışımızdaki her şeyi gösterebiliyorken, suçlayabiliyorken ortaya çıkıp işkembeden iki giderli sözle de noktayı koyar, rahatça gözlerimizi yumup ve vicdanımızı da rahatlatmak varken. Siye mi kalmış ağe demek dururken. Unuttuğunuz başka insanlara verdiğiniz rahatsızlık ve acılarının ortasında yaşanan size göre mutlu bir yaşam , olsa olsa düşünde kral olduğunu gören dilencinin düşüdür. Sözünü hatırlatırım sizlere.

Sonuç olarak bu memlekette yaşayan herkes üstüne düşen sorumluluğu bilecek ve ona göre davranacak. Başkasına taş atmak, küçümsemek ve işkembeden atmakla bu işler olmaz. Fikrinle, zikrinle ve çabanla ortaya çıkacak ve gayret göstereceksin.

Yoksa !

Hem deliye taş at,

Hem veliye dil uzat.

Yok böyle bir lüksünüz siz klavye şövalyeleri. Az saygı lütfen.