Yazının başlığını oluşturan bu beylik sözlerle yargılarcasına bir ses tonuyla muhataplığım çok olmuştur.
Vatandaşların bu sorusuna bölgede gazetecilik yapan birçok arkadaşım muhatap olmuştur.
(Yiğitsen yaz. Yazamasın. Eh de yaz göreyim seni. Cesaret edemiyorsunuz. Yazacak cesaret yok sizde!)
Gazetecilere; kişilikleri ve meslekleri küçük düşürtmeye çalışan bir ses tonuyla soru soranların hiçbiri de gazetecilere kadar cesur değil. Onlar karşılaştıkları güçlükler karşısında eli kolu bağlı durumdayken gazetecilerin kişiliklerini ve mesleklerini sorgulayıp kendi egolarını tatmin ediyorlar.
Demokratik toplumlarda gazeteci gücünü halktan alır. Avrupa ülkelerinin birçoğunda gazetecilerin basın kartını, meslek sendikaları verir. Avrupa’nın birçok ülkesinde halk kendi memleketinin sorununa daha duyarlıdır, bunun içindir ki orada yayınlanan yerel gazetelerin tirajı ulusal gazetelerin iki katıdır.
Bunu neden anlattım, gazeteciyi besleyen geçimini sağlayan kendi yayınladığı gazetesidir. Hiçbir yerel gazete üç kuruşluk ilan almak için basın ilan kurumun iki dudağının arasından çıkacak sözlere bakmaz. Hiçbir siyasinin maddi desteğini beklemez, beklediği halkın gazete satın alması ve ilan vermesidir.
Kaliteli gazeteciyi kaliteli bir halkın duyarlılığı sağlar. Günümüzde özellikle akıllı telefonların çoğalmasıyla, deyim yerindeyse gazetecilik mesleğinde sapla saman o kadar karışmış ki…
Haber sitelerinin çoğunluğu 'mesleğini hakkıyla icra edip sahada haber peşinde koşan, kopyala yapıştır yapmayan, Google amcadan fotoğraf çalmayan' dostlarımı basın emekçilerini bu keşmer gazetecilerden ayrı tutmak gerekir.
Bize 'sıkıyorsa yaz' diyenlerin birçoğu işin ucu kendilerine dokunduğunda yaz diyor. Bize gazetecilik ve demokrasi dersi verenlerin çoğu bir aşirete koruculuk sistemiyle belinde mermisi namluya sürülmüş tabanca sahipleridir. Kısacası adamın eline diken batmış, gazeteciyi cımbız yapmanın uğraşında…
Adam yanaşıp fısıltı halinde bana, 'rüşvetten ve yolsuzluktan’ bahsediyor, 'bilmem hangi yetkili bu projeden şu kadar nemalanmış' tamam diyorum elinde bilgi belge varsa savcılığa gidelim. Sen adliye kapısından çıkarken bir de yakışıklı bir fotoğrafınla haber yapayım. Haber yapacak bir gazete bulamazsam kendi haber sayfamda yayınlayayım. E de hadi var mısın?
Bizi eline batmış dikeneni çıkarmak için cımbız yapmaya çalışan sus pus. Konuşsa bile şunu der, 'yahu biliyorsun burada aşiretçilik var' aşiretçilik var da sadece sana mı var arkadaşım?
Bizi korkaklıkla suçlayan bazı açıkgöz siyasetçiler var, efli ve fesli adam kalabalık aşiret sahibi olmasına rağmen kendisi eleştiri yapmıyor. Partisinden veya ideolojisine yakın az okumuş az bilen yerel bir Donkişot’un hesabından sözüm ona bir yapıyı bir gidişatı eleştirmeye çalışıyor.
Burada sabaha kadarda yazsam boş. Eleştiri ve öz eleştirinin hakaret olmadığını, tersine eleştirinin bir toplumu geliştiren yaşamsal bir öğe olduğunu anlatsam boş!..
Klavyeşörler her zaman sahada olacak. Oysa böyle eleştiri, böyle siyaset olmaz. Olsa olsa bunun adı yalakalık olur. Karşıdaki insanın psikolojisini bozmak, çalışmasını engellemek için saldırı olur.
Gerçek gazetecilik bir beyin cerrahisinin mesleği kadar önemlidir. Yerinden kalmayıp iki fotoğraf çal, kopyala yapıştır yapanların, duyarsız vatandaşların giderek çoğaldığı bir devirde, ben şahsen gazetecilik mesleğinin bir öneminin kalmadığına inanıyorum.
Devir tencere dibin kara, seninki benden kara.
Son günlerde sözüm ona 'klavye gazetecileri' mesleğini silah veya keskin kılıç olarak kullananlara çokça rastlıyorum. Bazen bana da telefon açıyorlar 'üstadım ben sizin bölgede bir tanıtım programı yapacağım, ancak bize maddi destek gerek' olumsuz cevap verince de bu kez 'bak yol, su sorunu var yazarım ha…'
Yaz ulan kurum olarak ben bir şehrin 100 yılık alt yapısını yapıyorum, kazıp düzeltemediğim sokaklar caddeler var. Yaz ulan sen yazmasan vatandaşın gözü kör mü?
Vatandaşın söylemi haklı, YA-ZA-MI-YO-RUZZZZZZZZZZZZZ.
Gazetecileri korkaklıkla suçlayan vatandaşa soruyorum. Sen günde kaç yerel gazete alıyorsun? Hangi yerel gazetelere abonesin? Kaç iş yerinin reklamını verdin gazetelere? Daha birçok örnek sayabilirim.
Yerel gazetecileri eleştirenlerin çoğu ya siyasetçi ya da bu kentin kaymağını yiyenlerdir.
Kıs ve özetle söylüyorum. Bilinci ve demokrasiye inanmayan hiç kimse ne iş adamı nede siyasetçi bize ders verip hesap soramaz.