Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki;
Çağın vebası misali,
Artık yüzler yüreklere hiç benzemiyor.
Çoğu çiğnemeden yutmak,
Az emekle çok büyük başarılar bekliyor ve her şey çok kolay olsun diyor,
Sanırım açık gözle rüya görmek bu olsa gerek.
Bu yüzden hep hayal kırıklığına uğranılıyor.
Neden ise modası hiç değişmeyen toplum, çevre, gençlik, akıl, ahlak ve edep yüzünden.
Oysa Descartes, düşündükçe var olduğunu söylüyordu. Ben ise bunları düşündükçe yok oluyorum. Çünkü düzelmeye karşı umut beslemenin gerekli olduğu yerlerde artık umudun el ve dil değiştirdiğini görüyorum. Bakıyorum birçok yerde aynı bozuk resimler var. Hem de akıl temizliği gerektiren ve terbiyenin hayata geçirilmesini bekleyen bir sürü yaşanan bozuk resim. Fakat kimsenin umurunda değil. Tam umutsuz vak'a . Ödenecek Faturalar içinde yüz, aç kal, kendini yalandan tok tut havandan geçilmesin. Sonra çıkış bulamadıkça suçlayacak birilerini bul ve boşluklara tutun. Herkesten saklan, Uykusuzluk, kaygı, Stres ve umutsuzluk sarsın benliğini. Yıkımın bu 4 unsuruyla yaşa.
Yok ya…
Hâlbuki sorunlar, gerçeğin beline bağlanmış ip gibidir. Siz sorguladıkça sizi gerçeğe doğru yürütür. Fakat herkes kendi dünyasında. Artık "Yeniden yapılanmaya başlamak gerekiyor" diye not düşsem neye yarar ki! Sanırım çok geç. Çünkü herkes kendi dünyasında. Oysa ne güzeldi eskiden her gün yaşanacak bir şey vardı. Herkes kendi düşünü kurar. Kendi hayatını oynardı. Çünkü gerçekten yaşamak vardı. Hayatın gerçekleri vardı ve hayat ciddiye alınırdı.
Şimdi ise herkes yoğun, yorgun ve tek başına..
Sonuç olarak sırf bu boş vermişlere inat olsun diye eğer günün birinde bir gemim olursa ismini rahatlık koyacağım. Batar matarsa en azından rahatlık battı desinler.