İNSAN HAKLARI.. GELO EW ÇİYE..?

Abone Ol

Dünyanın birçok yerinde ve bölgemizde insan hak ve hürriyetleri ölüme terk edilmiş durumda. Barışı ve kardeşliği geliştirmeyenler dünyanın sonunu getirecek bir savaşa adım adım yaklaşıyorlar.
İnsanlık her gün bir yerde farklı bir şekilde öldürülüyor.
Yeryüzü kan, barut ve ölüm kokuyor. İnsanlığın umudu tükeniyor. Emperyalistler, uçak, uşakları kadeh kaldırıyor mazlum halkların ölümüne.. Ortadoğu’nun kadim halkları muhacir olmuş kendi topraklarında… Emperyalist devletlerin kundakçılığı sonucu insan ve doğa yanıyor… yangınlarda tükeniyor halklar..
İnsanlar, yandıkça umutlarda küle dönüyor…

Her gün kötüye gidiyor, ölenler belki kurtulmuş; cennetin bir yerinden kendi insanlığını korumayan insanlar tükürüyor.
Ölümden kaçarken, denizlerde boğuluyor insanlık…Bu gün 10 Aralık sahillerde Ayla bebeklerin cansız bedenleri….
İnsanlık adına güzel şeyler yazacak gücüm yok artık. Umudumu yaşatama adına eski bir yazımı paylaşmak istiyorum..

Dünyanın birçok yerinde Hak İhlalleri, Savaşlar, İşkenceler, Sömürü, Irkçılık ve Zülüm devam ediyor.
İnsanın var oluşuyla birlikte toplusal değişimler, yaşansa da beraberinde hak ihlalleri de biçim değiştiriyor.
İlkel kominal toplumda mağara işgalleri, modern toplumlarda ülke işgaline dönmüş.
Birinci emperyalist paylaşım savaşıyla ülkeler yabancı ordular tarafından tankla, topla işgal edilirken, ikinci emperyalist paylaşım savaşının ardından sömürgecilik modernleşip kendisine kukla yönetimler oluşturarak hak ihlallerine devam ediyor.
Aynı ümmetin evlatları, yani din kardeşleri âlemlerin peygamberinin VEDA HUTBESİNE bilerek veya bilmeyerek VEDA EDEREK birbirlerini boğazlıyorlar.

Kendi dinini kutsal bilen, insanlar kutsallığı bir yana bırakmış, kendisinden olmayanlara (Irkçılık) yaparak yaşama hakkı tanımıyor.
Bu gün 10 Aralık 2013 Modern dünyanın modern çağında, bilimin ışığında bilime, ihanet ederek insan haklarını hiçe sayıyorlar.
Dün okla, baltayla, mızrakla, bu gün ise kimyasallarla ölüm kusuyorlar..
İnsan Hakları açısından iyi şeyleri hanesine yazmaya devam eden azınlıkta ki iyi yürekli insanların çabası insanlığa karşı uygulanan vahşeti durdurmaya yetmiyor.

Günümüzde İnsan Hakları açısından değişen bir şey yok. Nerden bakarsanız bakın rahmetli Ahmet Kaya'nın dediği gibi "nerden bakarsa tutarsızlık, nerden bakarsan ahmakça"
Dünyada hiçbir ırk, diğerinden üstün yaratılmamıştır.

Dört kitap üzerine kurulu hak dinleri, insanların Âdem ile Havadan yeryüzüne yayıldıklarını buyurur.
İster bu ilahi felsefeye inanın, ister materyalist felsefe doğrultusunda insanın türeyişini yorumlayın her şeyin özü insan.
İnsan Hakları deyince, yaşadığı coğrafyaya konuştuğu dile, inandığı inanca, teninin rengine bakılmaksızın tek adresi İNSANDIR.
Hepimizin söylediği gerçek şudur "İnsan hakları evrensel olup tüm dünyalılar için geçerli bir haktır".
Günümüz modern dünyasında insan hakları konusunda iki yüzlülükler yaşandığı için Mağdur olan insan, mağdur eden yine insan oluyor!.

İnsan hakları konusunda hep çelişkiler, yalanlar, iki yüzlülükler yaşandı, yaşanıyor.
Yaşlı dünyamızın dört bir yanında: Her gün yaşanan işkenceler, ölümler, tecavüzler, yaralamalar bunun göstergesi değil mi?
Nedense bin yıllardır insanlaşamadık, insanlaştığımız gün böyle hakların takvimdeki yeri de olmaz diye düşünüyorum.
İnsan hakları sorunu bir dünya sorunu olsa da her ülke, her şehir, her kasaba, insan hakları konusunda çalışmalar yapıp insan hak ve hürriyetleri hakkında toplumu bilgilendirmelidir.

Yeryüzünde ancak o zaman insan hak ve hürriyetleri hâkim olur.
Ülkemizde uzun yıllar süren sıkıyönetimler, olağanüstü hal uygulandığından insan hakları zaman zaman askıya alınarak vahşice ihlal edilmiş, açılan yaralar halen tedavi edilemediği için insanlar acı çekmeye devam ediyor.
İnsan hakları evrensel olup, çok boyutlu bir haktır. Bu hakların en önemlilerinden biri de insanların aç bırakılmasıdır.
Aç bırakılan insanın tek hayali midesine yerleşecek bir iki lokma ekmek bulmaktır. İnsanlar midesini düşünmek zorunda bırakılmış, hal böyle olunca insan haklarına bakış açısı da değişiyor.
Yeri gelmişken, sizlerle bir anımı paylaşayım. Üyesi bulunduğum İlçe İnsan Hakları kurulunun çalışmalarını yaptığım 2007 yılında bir vatandaşımızla aramızda geçen insan hakları diyalogunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
2007 yılının Aralık ayı: işçilerin (inşaat amelelerinin) boş zamanlarında oturdukları portakal kıraathanesine gittim.
Yıllardır taş kırarak ekmeğini kazanan, ilerlemiş yaşına rağmen halen sekiz kiloluk balyozuyla ekmeğini taştan çıkaran Ramazan dayı (Taşçı Remo) ya, tüm heyecanımla Vilayet Derneğinin hazırladığı projeyi anlattım. Bu projenin Siverek'in birlik, beraberliği ve hoşgörünün kente hâkim olmasındaki payını ballandıra ballandıra örneklerle vermeye çalıştım.
Remo dayı sabah çayından bir yudum aldı, üzerine kaçak tütünden sarılmış kalın sigarasını tüttürdü ve bana dönerek;
--- Lan oğlum sen bırak Siverek'i. Kaymakamlık yağ veriyor mu, onu söyle?
— Ne yağı Remo dayı?
— Ulan oğlum evde yağ bitmiş yağmur kar yüzünden taş da kıramadım. Avrat iki gündür yağsız yemek yapıyor. Benim derdim yağdır babam.
— Dayı insan hakları!
— Vallahi insan hakları bize beş kilo sıvı yağ veriyorsa iyi bir şeydir, çalışın Siverek'e gelsin ama yağ vermiyorsa kendinizi yormayın.
Ne kadar insan haklarını anlatmaya çalıştıysam, Dayı Remo'nun aklına düşen yağın yerine insan haklarını yerleştiremedim. ''Avrat iki gündür yağ istiyor. Yağmur, kar yağıyor ben iş yapamıyorum''diyordu. Tıpkı taş plaklardan yayılan acıklı bir türkünün mısraları gibi.
Remo dayıyla sohbetimize kulak veren yetmiş yaşlarındaki Cevher Dayı konuşmalarımızdan etkilenmiş olacak ki Kürtçe sormaya başladı
- Keko ew insan hakları çiye?
İnsan haklarının dayı Remo'nun gözyaşlarına karışan bir kilo sıvı yağ özlemi olduğunu Cevher Dayıya, anlatamadan ayrıldım yanlarından.
Cevher Dayının sesi kulaklarımda Helen çınlamaya devam ediyor.
"İnsan Hakları Ew Çiye? "