İran-İsrail gerginliği 1979’dan günümüze hiç tanık olmadığımız en tehlikeli, riskli, karmaşık ve öngörülmesi zor olan bir sürece girdi. İran-İsrail ilişkileri küçük çaplı çatışmalar, nükleer hedeflere sabotajlar, ticari gemilere saldırılar ötesinde düşük de olsa da çatışma ihtimali dahil her tür olasılıklara açık bir döneme girdi.
İran-İsrail gerginliği 1979’dan günümüze hiç tanık olmadığımız en tehlikeli, riskli, karmaşık ve öngörülmesi zor olan bir sürece girdi. İran-İsrail ilişkileri küçük çaplı çatışmalar, nükleer hedeflere sabotajlar, ticari gemilere saldırılar ötesinde düşük de olsa da çatışma ihtimali dahil her tür olasılıklara açık bir döneme girdi. Son aylarda normalleşme adı altında devam eden İran-İsrail Ortadoğu rekabetinde İsrail’e avantaj sağlayan süreç İran’ı rahatsız ediyor. İran’ın neredeyse bölgede sorunu olmadığı ülke yokken İsrail’in bazı Arap devletleriyle kurduğu normalleşme nedeniyle Ortadoğu’da dengelerin Tel Aviv lehine geliştiği görmezden gelinemez. İran Kudüs Gücü Komutanı Kasın Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’ın verdiği cılız refleks hala akıllarda. Süleymani’nin cenaze töreninde İran dışındaki mili unsurları bayrakları yer aldı. Suriye, Yemen gibi iç savaş içinde yada Irak, Lübnan gibi devlet yoksunluğu olan ülkelerde faaliyet gösteren İran yanlısı yapılar. Bu faaliyetleri alanda İran karşıtlığı üretiyor,
İsrail istihbarat birimlerinin İran’ın içinen ciddi şekilde nüfuz edebilme yeteneği var. İran güvenlik bürokrasisinin son saldırılar ve Kasım Süleymani suikastı örneğinde olduğu gibi yetersizliği ortada. İran’ın kilit isim ve noktaları hedef almasının yanı sıra en korunaklı nükleer tesislerde sabotaj yapılıyor.
İsrail Ortadoğu’da yaptığı açık ve gizli operasyonlarla kendince düşman tanımladığı ülkelerin gücünü, güvenlik becerisini, istihbarat - askeri yeteneğini, kendini koruma kapasitesini, yanıt verme olanaklarıyla birlikte kırılganlıklarını, zaaflarını, kusurlarını, halk - bürokratların devlete olan sadakat - bağlılığını da sürekli test ediyor. Elde ettiği sonuçlara göre yeni pozisyonlar alıyor. Son zamanlarda İran’ın nasıl saldırılara açık bir yapıya sahip olduğu görüldü.
İsrail’in Suriye içinde operasyonları, İran’ın uzantısı milis unsurları hedef alıyor. Bu operasyonlar, İran’ın kendi içinde, güçlü bir dev görünümü veren ama sürekli tokat yiyen bir devlet durumuna düşürüyor. Ticaretin ve devletin bir mollalar gurubunun elinde olan İran Tel Aviv’in daha geniş operasyonlarına maruz kalacak gibi görünüyor.
Ne İsrail ne de İran bölgede doğrudan sıcak savaşı göze alamaz. Nüfuz ve güç mücadelesi ekseninde birbirlerini yoklamaya devam ediyorlar. Bölgede İttifaklar ağı kurmaya çalışan ve bunu büyük ölçüde başaran bir ülke olarak İsrail, sıcak savaşı değil de nokta operasyonlarla saldırmaya devam edecektir.
Suriye iç savaşında Şii milisleri İsrail’in burnunun dibine kadar sokan ve Lübnan Hizbullah’nı sahada kullanan İran kendisinin şeytanı ilan ettiği İsrail ile mücadelesine devam edecek. Tahran’da rejimi kontrol edenlere kalıcı bir düşman lazım. Kendi içinde başta ciddi Türk nüfusu varlığı olan ve insan hakları konusunda sorunlar yaşaya Tahran ekonomik buhran içindeki halkının öfkesini nereye kadar öteleyecek bekleyip göreceğiz…