Geleneksel anlayışta Kur’ân abdest alınarak tutulur. Bunun sebebi Vakıa Suresi 79. ayetinde "O'na (Kur’ân'a), ancak tertemiz olanlar dokunabilir." denilmesidir.Kur’ân'ın bütün metnini ezberleyen kişiye hâfız denir. Kur’ân'ı düzgün bir sesle okumaya tilavet denir.
Müslümanlar günlük ibadet olan namazı kılabilmek için Kur’ân'dan en azından birkaç âyeti ezbere bilmek zorundadırlar: Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun, salâtı ikâme edin/namazı kılın.
9. yüzyılda İslam akait mezhepleri arasında Kur'an'ın ezeli ve ebedi olup olmadığı, bir diğer ifade ile yaratılmışlardan olup olmadığı konusu üzerinde büyük tartışmalar yaşanmıştır. Bazıları Kur'an'ın Allah ile birlikte ezeli olarak var olduğu, dolayısıyla yaratılmadığı görüşünü benimsemişler, akılcılığı ön plana çıkaran Mutezile mezhebi ise Kur'an'ın yaratılmış olduğu görüşünü benimsemiştir. Sufilere göre bu tartışma yapay ve yanlıştır.
Tevhidin öncüsü olarak
Müslümanlar, Kur'an yanında İncil, Tevrat ve Zebur'u da Allah tarafından insanlara, Onları tevhide çağıran gönderilen kutsal kitaplar olarak inanırlar.Bunun yanında, diğer üç kitabın sonradan tahrif edildiğine, son kutsal kitap olan Kur'an'ın ise Kıyamet'e kadar Allah tarafından korunacağına da inanırlar.Kur'an'ın İslam'da ilk insan, aynı zamanda ilk peygamber olduğuna inanılan Adem'den itibaren gönderilen ilahi metinlerin tamamlayıcısı olduğuna inanılır.
İslami tasavvufta olduğu kadar cihatçı anlayışta da -pagan kültüre karşı bir saldırı aracı olarak- sıkça tekrarlanan bir Kur'an önermesi olarak tevhid tarihsel olarak politeizm zemininde gelişir. Mevcut tarihsel verilerin sonuç çıkarmamıza izin verdiği ölçüde, Mısır kralı Akhenaton’un tek tanrıcı güneş ibadeti (Aten dini), katı ve açık monoteizmin (M.Ö. 14. yüzyılın ortası) ilk tarihsel ifadesi olarak kabul edilebilir. İsrail toplumunda ise Yahve bütün tanrıların en büyüğü olarak öne çıktı.
İslami terminolojide şirk olarak nitelenen pagan kültürüne karşı Kur'anın tutumu ise şöyle özetleniyor; İslam öncesi Araplar ağaçlar, kuyular ve dağlara ilişkin kıssa ve mitolojiler kurgulamış, Safa, Merve, Ebû Kubeys, Arafat, Mina ve Müzdelifede bulunan kaya ve dağlara ilişkin kültler oluşturmuşlardır. Kur’an, bir kısım tapınmaları kaldırmasına rağmen kökleşmiş Arap mukaddesatıyla çatışmamış, aksine büyük oranda bu ritüelleri devam ettirmiştir. Bu durum bazı İslami yorumcular tarafından tedricilik olarak değerlendirilir.