Gazeteci demek; avantalar paylaşılırken, mükellef sofralarda yemekler bir biri ardına inip kalkarken, arsalar pay edilirken, gayrimenkuller bölüştürülürken, makamlar el altından cukka edilirken, krediler sorgusuz sualsiz imzalanırken, kârlar...

Gazeteci demek; avantalar paylaşılırken, mükellef sofralarda yemekler bir biri ardına inip kalkarken, arsalar pay edilirken, gayrimenkuller bölüştürülürken, makamlar el altından cukka edilirken, krediler sorgusuz sualsiz imzalanırken, kârlar dağıtılırken, kimsenin: “Oooo tam zamanında geldin, kaynanan seviyormuş” demediği; aksine, birkaç arkadaşıyla kurabildiği fakir sofrasına giden yolların, “kaynanamız seviyormuş” muhabbetiyle Londra asfaltına çevrildiği emekçi demektir.

Gazeteci demek; kız isteme ziyaretlerinde, kız tarafının “oğlumuz ne işe yapar” sorusuna, ana babasının utana sıkıla; “gazetede çalışır” diyebildiği bir garip keloğlan demektir.

Gazeteci demek; her gün birkaç öğün, tüm akraba-i talâkatın; “eh be oğlum, sen de bir fabrikaya girsen de iş sahibi olsan” dediği, bir iflah olmaz evlat demektir.

Gazeteci demek; büyük bir gazete kurup çalışanlarına
bol para verebilmeyi hayal eden büyük yatırımcı demektir.

Gazeteci demek; oğlum sen buralarda harcanıyorsun diyenlerin içlerinden “biraz da biz harcasak seni” diye geçirdikleri kişi demektir.

Gazeteci demek; bir kere eve erken gidebilme rahatına erememiş, ama bir haber için sabah ezanında hoca ile beraber kalkıp km’lerce yolu haber için gitme zahmetine katlanma bahtsızlığına bolca ermiş adam demektir.

Gazeteci demek; sokakları ev, masaları yurt bellemiş, fotoğraf makinesini azık bilmiş yarı aç insan demektir.

Gazeteci demek; kaleminden, fotoğraf makinesinden, ses kayıt cihazından başka sermayesi olmayan, maaşını, gazetelere, bilgisayar parçalarına, cep telefonu faturalarına, buğusu tüten sabah poğaçalarına, aperatif akşam ve sabah yemeklerine, çaya ve sigaraya, belediye otobüs biletlerine, arkadaş gezmelerine yatıran, ay sonu cebi boş gezen bir garip kaldırım mühendisi demektir..

Gazeteci demek; keşfedilmeyi bekleyen yanık sesli inşaat işçisi demektir.

Gazeteci demek; haber peşinde koşarken üşüyen, ama yine de arkadaşı olan fotoğraf makinesine, mutluluktan sıcaklıktan görüntüler veren insan demektir.

Gazeteci demek; kirayı ödeyemediğinden dolayı birkaç ayda bir ev değiştirmek zorunda kalan, bekâr ise öğrenci evlerinin, evli ise boş evlerin daimi dostu demektir. Gazeteci demek; kamerasına kaset koymadığı zaman dünyası başına yıkılan adam demektir.

Gazeteci demek, büyüyünce zengin olacağını düşünen büyümüş çocuk demektir.

Gazeteci demek, kanına bir yerlerden virüs bulaşmış hasta demektir.

Gazeteci demek; hayatı profesyonelce yaşamak isterken, yazım hatalarını haberde atamamış, böylece amatör bir yaşamın müdavimi olmuş, yalnızların ve yenilmişlerin yaşadığı kovuklarda saklanan, şair ruhlu bir divane demektir.

Gazeteci demek; aldığı bir telefonla dünyaların sahibi olan insan demektir.

Gazeteci demek; çalıştığı gazetenin ciddiyetini sulandıran zat demektir.

Gazeteci demek; “gazete” kelimesine “–ci” yapım ekini ekleyerek bir hayat çizen sanatkâr demektir.

Gazeteci demek, kaplumbağa misali evini sırtında taşıyan seyyare demektir.

iŞTE! GERÇEK GAZETECİLİĞN TANIMI. ANCAK MAHLESEF PARMAKLARIMIZDAN SAYILACAK AZ KİŞİ KALMIŞTIR BU MESLEKTE.YİNEDE ALLAH ANADOLU MEDYASININ EKSİKLİĞİNİ VERMESİN.YEREL MEDYA'DA GÖREV YAPANLARA SAHİP ÇIKALIM...

SAYGILARIMLA...