Yaşam

İşte Türkiye'nin en büyük aşiretleri

Abone Ol

Mılanların Esasını Teşkil Eden Abr Ve Abrı Oluşturan Aşiretler 7 Tanedir. Bunlara''Yedi Mühür Sahibi Aşiretler'' denir. Bunların Yedisi De Abr Oluşturmak İçin Birleştikleri Zaman, Bütün Olay Ve Olaylarla İlgili Kararları, Demokratik Bir Çerçeve İçinde Beraber Alırlar.Aşiret Reisi Kendi Adına Kazıttığı Mührü Bu Karara Bastırarak Onaylardı.Bu Nedenle Bu Yedi Aşiret,Abrın Temelini Oluşturduğundan Bunlara ''Asli MILAN' (Bavmiran) 'denildi.

BAV'MİRAN'LAR (KRAL BABALILAR)

1- Kuran

2- Hıdrekan

3- Hecikan

4- Çemıkan

5- Sinikan

6- Komnakşan

7- Cebikan

GAV'MİRAN'LAR (KRALLARIN İZİNDEKİLER)

1 Seydan

2 Serbıastan

3 Devan

4 Şarkıyan

5 Berguxanan

6 Dodıkan

7 Nasıran

8-Mendan

9 Şekıran

10 Çuvan

11 Bubelan

12 Garanjin

13 Advan

14 Baggara

15 Hedidi

16 Übeyyan

17 Alireşan

18 Şemıta

19 Neaiman

20 Şerebyan

21 Cemaledinan

22 İzoli

23 Toruna

24 Beni Ğıteb

25 Tırka

26 Kejan

27 Badıli

28 Hıfırkan

29 Hecekan

30 Eliya

31 Besiki

32 Bucak

33 Cekali

34 Çiya Reş

35 Danan

36 Deşi

37 Direjan

38 Heci Bayram

39 Xoşiyan

40 İse Adet

41Canbegi

42 Kelandilan

42 Kassiyani

43 Kewat

44 Keliş

45 Xellacan

46 Kum Reş

47Merd

48 Matmiya

49 Manli

50 Meşkan

51 Porxa

52 Sanan

53 Şivan

54 Zirafkan Aşiretleridir...

(7 Asli Aşiretle Beraber,toplam 61 Aşiret )

Türkiye´nin gelmiş geçmiş en büyük sosyologlarından ve Milli Aşiretinine hatırı sayılır bir düşmanlık içinde olan Ziya Gökalp, Ehmedê Xanî´nin Mem u Zin adlı hikâyesinden yola çıkarak Kurmançilerin; Boti, Mehmedî ve Silîvî olarak üç kısma ayrıldığını; bunlardan Silîvîlerin de kendi aralarında Mil ve Zil olmak üzere ikiye ayrıldığını belirtmiştir(Aşağıda İbrahim Paşanın İngiliz Yazar Sir Mark Skyes'a Millilerin kökeni anlattığı yazı mevcuttur.)

Mil´e ve Zil´e mensup olanlar manasında çok sonraları Mıli ve Zıli olarak adlandırıldıkları Osmanlı Devleti kayıtlarına geçmiştir. Milliler o dönemler Erzurum, Bitlis, Van ve Dersim şehirleri ile İran sınırında yaşamaktaydı. Sözlü kaynaklara göre Mil ve Zil Hz. Nuh'un oğlu olan Sem'in çocukları idi.

Millilerden pekte haz almayan ve düşman derecesinde olan ama Mılliler konusunda çokça kafa yoran ünlü Edebiyatçı Ziya Gökalp'a göre ; Mılli Aşiretinin reisleri Abdi (Keleş) ve Ömer adlı iki kardeşin soyundan gelmektedirler.Bakınız (Ziya Gökalp Kürt aşiretleri Hak. Sosyo. Araştırmalar Sh:32 ) İbrahim Paşa Abdinin (Keleş) torunu olmakla birlikte, Abdi'nin torunları Şu an Suriyedeki Paşa ailesi ve Türkiyede Milli soyadını taşıyanlardır.Ömer'in soyundan gelenler ise aile düzeyinden aşirete yükselmiş olup Ağavata aşiretine mensupturlar. Bunlara kısaca Paşa Ailesi (Mala paşa) denir.

MİLLİLER HAKKINDA KAYNAKLAR

Milli aşireti hakkında ulaşabilen kaynakların en önemlileri Mark Sykes’in iki yazisidir. Bunlardan ilki The Kurdish Tribes of the Ottoman Empire (1908), ikincisi The Caliphs’ Last Heritage (1915) baslıklıdır. Sykes’in bu yazıları 1906, 1907, 1908, 1910 ve 1913 tarihlerinde yaptigi toplam bes gezisinde tuttuğu notlara dayalıdır. Bu iki yazıda Milan aşireti hakkinda hayli bilgi mevcuttur. Bu bilgileri bu asiretin lideri Milanli ünlü İbrahim Paşa’yla ilki Nisan 1906’da olmak üzere bizzat yaptığı görüşmelerden edinmistir. Milan asireti hakkinda veriler içeren bir diger kaynak ise M. V. Bruniessen’in Agha, Sheykh and State baslikli çalismasidir.

İBRAHİM PAŞA'YA GÖRE MİLLİ AŞİRETİNİN ORJİNİ

Milanli Ibrahim Pasa, Mark Sykes’i “sag omuzunu öperek” karsilar. “Bedevi/göçebe usulü” diyor buna Sykes. Daha sonra Karacadag’daki Milli asiretinin orijini, asiretin ve konfederasyonun tarihi üstüne konusurlar. Ibrahim Pasa Milliler’i tüm digerlerinden farkli “ayri bir irk/ulus” olarak tanimlar. Ardindan “Kürt” denenlerin Milli, Zillan ve Baba Kurdi olmak üzere üç kolundan sözeder (M. Serif Firat’ta Kormanco, Zaza, Babakürdi, SC). Ama hemen sonra Milan ve Zilan gruplarinin Baba Kürtler’i Fars olarak gördüklerini ifade eder. Milli/Milan ve Zilan gruplari arasinda gerilerden beri süregelen bir rekabet ve düsmanligin mevcudiyetine deginen Ibrahim Pasa, daha sonra sözü Milliler ile Dersimliler arasindaki iliskilere getirir. Milliler ile Dersimliler arasinda bir fark olmadigini, bu ikilinin ayni olduklarini söyler. O’na göre “irk” olarak Sincar Dagi’nin Ezdileri de Milliler’e mensupturlar (Bkz. M. Sykes, The Caliph’s Last Heritage, 1915).

Mark Sykes, “The Kurdish Tribes of the Ottoman Empire” (1908) baslikli yazisinda ve "The Caliphs’ Last Heritage" (1915) adli kitabinda Milanli Ibrahim Pasa’dan ve Dersimliler’den dinledigi sekliyle aşağıdaki bilgileri kayda geçmistir.

Milan geleneginin Sykes’in aktardigi versiyonuna göre Milanlar Sem’in çocuklari olup Arabistan’dan (Güney’den diye yorumlanabilir) gelmislerdir. Kimi Ezdi, kimi de Hristiyan’dir. Zilanlar ise Dogu’dan gelmis “asagi/barbar bir irk”tirlar.Bu gelenegin Milanlar’in agzindan aktarildigi açiktir. O nedenle burdaki “barbar” nitelemesi, Milanlar’in Zilanlar’a kiyasla bölgede daha eski olduklari iddiasina baglanabilir.

“Kürt” diye tanımlanan aşiretler bu gelenekte Milan, Zilan ve Baba Kürdi olmak üzere üç gruba bölünmektedir. Bunlar “Türkiye Kürtleri”nin üç subesi olarak tanitilmaktadir.

Milanlari ayri bir irk/ulus olarak tanimlayan ve Dersimliler ile Ezdileri de bu gruba dahil eden Ibrahim Pasa, Milan ve Zilanlar’in Baba Kürdileri Fars olarak gördüklerini özellikle vurgular. Ibrahim Pasa’nin anlatimina göre Milan-Zilan seklindeki bölünme Islam istilasindan çok önceki bir tarihe aittir. O’na göre baslangiçta 1200 kadar asiretten bilesen Milan konfederasyonu zamanla dagilmis ya da dagitilmis, bunlardan bir bölümü bu sirada kaybolmustur.

Abdi ( Keleş) Bey Dönemi

Abdi Bey, 18. yüzyılın başlarında doğdu. Dönemin Bağdat Valisi olan Ahmet Paşa´nın yanında bulunarak onun güvenini kazanmıştır. Kazanılan güven onun aşiretin başına geçirilmesine sebep oldu

Timur Bey (Zor Temur Paşa) Dönemi

Abdi Bey'in ölümünden sonra yerine oğlu Timur Bey geçti. Reisliğinin ilk döneminde devlet için yapmış olduğu hizmetlerden ötürü Mir-i Miran rütbesine sahip olmuştur. Bu rütbe Osmanlılar dönemindeki en yüksek rütbelerden biriydi. Ama zamanla birtakım olaylara sebep verdiği için idamına karar verilmiş, kendisi bunun üzerine isyana başlamıştı. İsyanı bastırmak için görevlendirilen Osmanlı paşaları; Süleyman Paşa ve İbrahim Paşa, Mardin´e gelerek isyanı bastırma girişiminde bulunmuşlardır. Timur Bey, Osmanlı kuvvetlerine karşı gelemeyeceğini anladıktan sonra Suriye'ye geçmiştir. Büyük çoğunluğu Diyarbakır yöresi aşiretlerinden oluşan Osmanlı kuvvetleri Timur Bey´in kardeşi Mahmut Bey ve aşiret önde gelenlerini yakalayarak idam etmişlerdir.

Timur Bey daha sonra Bağdat´taki Abdulkadir Geylânî Dergâhı´na sığınmıştır. Dergah şeyhinin, Bağdat Valisi ile yapmış olduğu görüşmenin ardından affedilen Timur Bey aşiretinin başına geri dönmüştür. Kısa sürede aşiret üzerinde nüfuzunu sağlamlaştıran oğlu Eyüp Ağa´yı reislikten men edememiştir. Timur Bey bir diğer oğlu olan Mahmut Ağa´yı reis yapmak istiyordu. Bu girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Fırat Nehri kıyısında küçük bir köye yerleşti ve burada öldü.

Eyüp Bey ve Mahmut Bey Dönemi

Sözlü ve yazılı kaynaklara göre Eyüp Bey kendi döneminde elli binden fazla süvari güce sahip bir liderdi. Bu güç sayesinde Doğu Anadolu´daki birçok aşireti kontrolü altında tutmayı başarmıştır. Kendisinin bu gücü kullanması bölgede tedirginlik yaşanmasına sebep olmuştu. Bir bakıma bölgenin en büyük despot gücü olarak görülmekteydi. 1834 yılındaki Doğu Anadolu Islahatı sebebiyle bölgeye gelen Osmanlı paşası Reşit Paşa tarafından tutuklandı. Üç yıl sonra hapishanede ölmüştür. Onun ölümüyle yerine geçen kardeşi Mahmut Bey kısa bir süre sonra Kiki Aşireti´yle girmiş olduğu bir savaşta öldürülmüştür. Yerine oğlu II. Mahmut geçmiştir.

II. Mahmut Bey Dönemi

II. Mahmut dağılma sürecinde reisliğe geçmiştir. Bölgenin en büyük aşiretinin kan kaybetmesini istemeyen Osmanlı İmparatorluğu aynı zamanda bölgede giderek güçlenen Şamar ve Anaze adlı Arap aşîretlerinin daha da güçlü olmalarını istemiyordu. II. Mahmut Bey devletten almış olduğu destek ve kendi idari kabiliyetiyle aşîreti tekrar toparlamayı başardı. Kendisi daha sonra Viranşehir´i aşiretin merkezi olarak ilan etti. Burada büyük bir kale yaptırdı. Öldükten sonra yerine oğlu İbrahim Paşa geçti.

İbrahim Paşa Dönemi

Bölge halkı tarafından Berho bey olarak ta bilinen İbrahim Bey´nın reisliği döneminde İmparatorluk iç ve dış meseleleri ile uğraşmaktaydı. Özellikle; Anadolu´nun hemen hemen her yerinde eşkiyalık en büyük sorunlardan biriydi. Heyet-i Islâhiye´nin başındaki Abidin Bey, Doğu Anadolu´da söz sahibi olan tüm aşiret reislerine gözlem altına almıştır. Bu reislerden biri de Sivas´ta tutulan İbrahim Bey daha sonra serbest bırakıldı ama Sivas´ta ikamete mecbur kılındı. Heyet-i Islâhiye´nin amaçlarından diğer de bölgede ziraatın yaygınlaştırılması, bölgenin imarı ve madenlerin işletilmesiydi. Kısa bir süre sonra tekrar aşîret merkezi olan Viranşehir´e dönen İbrahim Bey daha sonra yapmış olduğu hizmetlerden dolayı paşalığa yükselmiştir.

1892 yılında kaymakamlığa atanan İbrahim Paşa, Padişah II. Abdülhamit´e bağlılığını bildirerek padişahın doğudaki sınırları korumak için kurulacak Hamidiye Alayları´na aşiretiyle katılacağını bildirmiştir II. Abdülhamit alayların başına İbrahim Paşa´yı atadı. İbrahim Paşa böylelikle diğer aşiretlerin mensuplarını toplayarak büyük bir ordu kurdu. 11 alaydan beşi Milli Aşireti´nden oluşuyordu. Paşa, Padişah tarafından Mirliva'lığa yükseltildi. Sözlü kaynaklara göre Padişah II. Abdülhamit, İbrahim Paşa´yı oğlu gibi görmüştür. Hamidiye Alayları lideri İbrahim Paşa diğer aşiretleri de etrafında toplayarak büyük bir otoriteye sahip olmuştu. İmparatorluğun doğu sınırları Kürtler´den oluşan Hamidiye Alayları tarafından güvence altına alınmıştı ama aşiretin güneyindeki diğer büyük aşiretlerden olan Arap Şamar,Ges Aşiretleri Millîlerin en büyük düşmanlarındandı. İki aşiretin

savaşları uzun bir dönem sürdü. Aşîret, bu savaşlar sonrası yenilgiye uğrayan Şamar Aşireti´ne ait binlerce küçük ve büyükbaş hayvanları alarak elindeki esir Şamarlıları serbest bırakmıştır. İbrahim Paşa böylelikle daha da güçlenmişti. Zapt edilemeyecek güçte olduğuna inanan paşa 1904 yılında Karakeçili Aşireti ile çatışmaya girdi. Devlet, kendisinin bu gücünü olumsuz olarak görmeye başlamıştı. Ama giderek büyüyen aşirete halk isyan çıkarır sebebiyle karışmamıştı.

1904 yılında aralarında Cemaldin, Seydan, Şemitan gibi onlarca aşireti nüfuzu altına aldı. Dedesi Timur Bey ve onun kardeşi olan Mahmut Ağa´nın Diyarbakır aşiretleri tarafından bozguna uğratıldığını unutmayan İbrahim Paşa büyük bir orduyla Diyarbakır´a gelerek yıllarca aklında olan intikamı alma girişiminde bulundu. Aşiret kuvvetleri Diyarbakır´da işkenceye başladılar. Diyarbakır aşiretleri bozguna uğratılmıştı Devlet bunun üzerine girişimlerde bulunarak İbrahim Paşa´yı durdurdu. Diyarbakır Valiliği daha sonra İbrahim Paşa´nın, o dönemler birçok isyan çıkaran Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ve onun oğlu olan adaşı Mısırlı İbrahim Paşa ile ilişkilerinin olduğunu tespit etmişti. Bunun üzerine padişah Millî Aşîreti lideri İbrahim Paşa´yı Yemen´e sürgününü onayladı. Ama İbrahim Paşa yetersiz deliller sebebiyle sürgün edilemedi. Bunun üzerine Diyarbakır Halkına karşı baskılar daha da arttı Netice de aralarında Ziya Gökalp´in de bulunduğu halk Diyarbakır Telgrafhanesi´ni işgal ederek imparatorluğun İbrahim Paşa´ya karşı yaptırım uygulamasını istediler Netice de İbrahim Paşa´nın kesin bir şekilde sürgününe karar verilmişti. Medine Sürgününe karar verilen paşa yola çıktı. Şam´da mola verdiği sırada II. Meşrutiyet ilan edilmişti. Bunu umut olarak gören paşa tekrar Viranşehir´e doğru yola çıktı. Burada tahttan indirilen Padişah II. Abdülhamit´e destek için isyan çıkaracağını açıkladı. Bununla birlikte devlet onun üzerine büyük bir ordu gönderdi. Bunu haber alan paşa askerlerini alarak ilk önce Kasr- ı Kanco'ya oradan Şengal Dağlarına geçti.Sefiye Tepesin de girdiği çatışmada yara almış ve bir kaç gün sonra vefat etmiştir.

Ünlü İngiliz yazarı Mark Sykes'in gözlemlerinde İbrahim Paşa´nın kendine güvenen, hakim karakterli ve feodal bir baron olduğunu ve Kürdistan'ın Taçsız Kralı diye kitabında yer vermiş ve tespit etmiştir. Mark Sykes onunla ilgili gözlemlerini kitaplarına ayrıntılı olarak yer vermiştir.

Ibrahim Pasa’nin bazi zaaflari, yetenekleri ve kuvveti ile Pontus krali Mithridates’i animsattigini söyleyen Sykes’a göre Ibrahim Pasa karargah olarak kullandigi çadirinin büyüklügü ile övünüyordu. Birlikte olduklari bes gün zarfinda (9-14 Nisan 1906) bütün islerin hep bu büyük çadirda görüldügüne tanik olmustu. O’nun çadirinda Atilla’nin ve Timur Lenk’in kamp hayatlarini tasavvur etmek kolaylasmisti (Bkz. M. Sykes, The Caliph’s Last Heritage, 1915, s. 319-327).

Hamidiye komutanlari arasindan özellikle iki isim devlet tarafindan potansiyel tehdit olarak görülmüslerdir. Bunlardan biri Botan’da adeta küçük bir krallik yaratan Miranli Mustafa Pasa, digeri de Milanli Ibrahim Pasa’dir. Ibrahim Pasa, 1908 darbesi ile iktidara oturan Ittihatçilar’in otoritesini tanimaz. Bu sirada bagimsizligini ilan etmek üzere ayaklanir, fakat yenilir (M. V. Bruniessen, a.g.y).

Sykes’in ifadesine göre Ibrahim Pasa’nin etrafinda imparatorlugun her irkindan ve inancindan insanlar vardi. Kimi vergi, kimi ticaret, kimi de anlasmazliklarin çözümü için ona gelirdi. Osmanli Büyük Veziri, Sykes’in faaliyetlerini izlemesi için Ibrahim Pasa’ya mektup göndermisse de, Milanli Ibrahim Paşa bu mektubu Sykes’a göstermistir (Bkz. Sykes, The Caliphs’ Last Heritage, 1915, s. 318).

III. Mahmut Dönemi

III. Mahmut döneminde aşiret Balkan Savaşları´na üç alay göndererek hükümete bağlı olduğunu gösterdi. Daha sonra Kuva-yı Milliye´ye destek verdi. Bağımsız Kürdistan fikirlerini ret ederek, İngilizler´in kendisini Kürt Kralı yapma fikrine karşı çıktı. Kendisinin devlete bağlı kalacağını belirtti 1919’da bir ara vasal bir Kürt kralligi olusturmaya niyetlenen Britanya’nin düsündügü kral adaylarindan en önemlisi ve ilki Mahmut beydir. (Bkz. M. V. Bruniessen, a.g.y).

1919 yılında Kurtuluş Savaşı´na katıldı. Hamidiye Alayları´na bağlı olan aşiret mensuplarından oluşan IV. Tümeni Kafkas Cephesi´ne gönderdi.Fakat İttihati Terakinin milliyetçi tutumu ve Mılli aşiretine yaptığı baskılar ve arkası kesilmeyen tacizler(İbrahim Paşanın oğlu Abhulhamit Paşanın Diyarbakır zindanlarında İttihati Terakinin adamları tarafından işkence yapılması ve kafası kesilerek öldürülmesi!!!) sonrası 1920 yılında Milli Aşiret Ayaklanması başladı. Bu isyan aylarca sürmüştür.

Aşîret, Cumhuriyet´in ilanından sonra mezopotamyadaki etkin gücünü yavaş yavaş yiitirmiştir,ama Viranşehir ve çevresinde gücünü devam ettirmiştir. Özellikle Viranşehir ilçesinde Milli Aşireti ruhu etkisini kaybetmemiştir.Mezopotamya ve çevresinde yaşayan Milliler halen Milli Aşireti mensubu olduklarını belirtirler. Aşîret nüfusu bakımından Türkiye´nin en büyük aşiretidir.Resmi rakamlara bağlı kalınmaksızın Mezopotamya ve çevresinde 5.000.000 (BeşMilyon) Mılli Aşireti kökenli insan bulunmaktadır.

Günümüzde Mıllan'a tabi aşiretler bağımsız birer aşiret halindedir.İzol,Dümbüllü (Bucak),Karakeçili,Seydan,Dodıkan aşiretleri gibi.Asli dediğimiz Mıllanın çekirdeğini temsil eden Bamiriyanlar'ın çoğu Suriyede kalmıştır.Viranşehir'de yaşayan Bamiriyan olarak bilinen yedi aşiret arasında eskisi gibi olmasa da güçlü ve daimi bağlar devam etmektedir.

Aşîret bugün Viranşehir başta olmak üzere; Van,Dersim, Mardin, Elazığ,Bitlis, Konya, İzmir, Ankara, Kars, Diyarbakır, Sivas, İstanbul gibi illerde yoğun yaşamaktadırlar.

Ayrıca Suriye başta olmak üzere , İran, Irak, Almanya Fransa ve İsveç gibi ülkelerde de yaşadıkları bilinmektedir.

Mıllan, Urfa ve bölge aşiret tarihine damgasını vuran aşiretlerden birisidir.Aşiretçilikten Abr(BEYLİK) düzeyine Abr düzeyinden bend (DEVLET,KRALLIK) düzeyine kadar yükselmiştir.Mıl bendinin(KRALLIĞININ) aynı zamanda tarihi temsilcileridir.Yöre aşiret usulü ile söylersek bölgedeki ve Urfa'daki tüm aşiretler Mıllanların çadırının altında gelişmiş ve aşiret düzeyine yükselmiştir.Şair,Edebiyatçı, Şeyh,Agit kısaca tüm aşiret ileri gelenleri,Mıllanları ve onların tatbikat şeklini almışlardır.Kısacası 1920 yılına kadar Urfa demek Mıllan demekti.