KARA ÖNLÜKLER BEYAZ HAYALLER

Bir zamanlar siyah önlük çocukluğumuzun en beyaz sayfasıydı. Okulumuzda hepimizin önlüğü neredeyse aynıydı. Tek parçadan oluşan bu önlüklerle hareket özgürlüğümüz kısıtlanmadan istediğimiz gibi oyunlar oynayabiliyorduk. Zenginin fakirin...

Abone Ol

Bir zamanlar siyah önlük çocukluğumuzun en beyaz sayfasıydı. Okulumuzda hepimizin önlüğü neredeyse aynıydı. Tek parçadan oluşan bu önlüklerle hareket özgürlüğümüz kısıtlanmadan istediğimiz gibi oyunlar oynayabiliyorduk. Zenginin fakirin çocuğu aynı önlükle koşturuyordu okul bahçesinde hayalini kurduğu başarı huzur dolu yarınlara…

Arkadaşlarımızla aramızdaki en büyük fark meraklı ve becerikli annelerin el emeği göz nuruyla yaptığı dantel yakalardı. Hafta sonu dantel yakalar yıkanır ütülenir kolalanırdı. Annelerimiz haftanın ilk günü yakaları takarken çabuk kirlenmesin kolası bozulmasın diye sürekli nasihatler uyarılar yapardı. Yakalığımızın kolası bozulmadan hafta sonunu getiremezdik illa ki kirlenirdi. Özellikle erkek öğrenciler futbol maçlarında profesyonel oyunculuk sergilerken yakasının önlüğünün kirlendiğini hatta düğmelerinin koptuğunun farkına bile varmazdı.

Arkadaşlarımızla eşittik, eşit şartlarda okuyorduk o kadar eşittik ki beslenmemizdeki menü bile genelde hep aynıydı. Beslenme teneffüsünde yumurta kokusu sınıfı sarardı çünkü birçoğumuzun annesi beslenmemize haşlanmış yumurta, zeytin, peynir koyardı. Muz zengin meyvesiydi o dönemlerde ekonomik durumu iyi olan aileler çocuğunun beslenmesine muz koymazdı. Arkadaşları görür canı çeker üzülür diye derin ince düşünürdü bizim annelerimiz. Sulu boyası olmayan arkadaşımızla paylaşırdık boyamızı. İki fırçamız varsa boya kabını ortaya koyar ortak kullanırdık Şayet iki fırçamız yoksa sırayla kullanırdık birimiz çizerken diğerimiz boyardık. Öğretmen malzememiz tam mı diye kontrol ederken arkadaşımızın eksiğini öğretmen fark etmesin diye elimizden geleni yapardık. Haşlanmış yumurtamız, kırmızı beslenme kabımız, kara önlüklerimiz aynı olsa da ucu bucağı olmayan pembe, beyaz, mavi hayallerimiz vardı bizim…

Bakanlığın aldığı kararla okullara serbest kıyafet uygulaması getirildi. ”Çok okuduk, çok inceledik, çok araştırdık, öğrenciler serbest kıyafetle daha özgüvenli olacak akabinde başarı gelecek bu değişim şart” dediler. Değişim iyilik, güzellik, başarı getirdi mi yoksa eşitliği alıp götürdü mü tartışılır. Süreç; siyah önlükler kalktı mavi önlüğe döndü olmadı serbest kıyafet dönemine geçiş yapıldı. Bir devir kapandı bir devir başladı. Siyah önlükler sadece hepimizin albümlerindeki fotoğraflarda anı olarak kaldı.

Serbest kıyafet uygulamasıyla öğrenciler arasında uçurumlar oluşmaya başladı ve her geçen gün arttı. Zengin ve fakir arasında ki fark ortaya çıktı. Serbest kıyafet Savunucuları her ne kadar siyah önlüğün öğrencinin psikolojisini bozduğunu söyleseler de serbest kıyafet uygulaması hem öğrencilerin psikolojisini bozdu hem de velilerin hatta yetmedi okul yönetimlerinin... Özellikle kız çocukları “yarın ne giysem acaba” telaşına düşerken dersten nasıl uzaklaştığının farkına varamadı. Bunu düşünmek zorundaydı çünkü en yakın arkadaşı her gün farklı giyiniyordu üstelik giydikleri ünlü markaların logosunu taşıyordu. Sistem yerine oturmadan süreç sinsice ilerleyip bir rekabet ortamı oluşturmuştu. Üstelik annelerde sisteme dâhil olmuş “yarın ne giydireceğim” düşüncesiyle bilinçsizce sisteme destek veriyordu.

Öğrenciler en güzel, en yakışıklı en şık olmanın derdine düştüler. Sabah okula geldiklerinde öncelikle birbirlerine bakıp ne giydiklerini inceler yorumlarını yapıyorlar. Bazen yorumlar o kadar acı oluyor ki arkadaşının canını nasıl yaktığının farkına bile varamıyorlar. Yaşananlardan dolayı öğretmenler dahi zaman zaman otoriteyi kaybedip disiplini sağlamakta güçlük çekiyor. Serbest kıyafetle birlikte yaş gurubuna göre küpeler, kolyeler, bileklikler, rujlar, parlatıcılar, boyalı saçlar, rimeller vb. okul çantalarında çoktan yerini almaya başladı. Serbest kıyafetle okula gelen öğrencinin özgüveninin arttığı düşünülse de aslında şımarıklıkla birlikte gelen disiplinsizliğin farkına varıldığında çok geç olmuştu.

Yaşanan birçok olumsuzluktan sonra okullar birer birer tek tip kıyafete dönmeye başladılar. Forma seçiminde kurum yöneticileri kurumun vizyon ve veli portföyünün sosyal-ekonomik durumuna göre değil popüler kolejlerin formalarına göre karar almaya başladılar. Seçimler yapılırken çoğu zaman çocukların fiziksel özellikleri düşünülmedi. Örneğin; çok kilolu öğrenciye beli lastikli pantolon yerine kemerli pantolon verilerek fiziksel farklılıklar gözden kaçırıldı.

Avrupa ülkeleri bu konuda hep örnek gösterildi. Birçok ülkede serbest kıyafet uygulaması olduğunu biliyoruz. Süreci nasıl sindirip içselleştirildiğini doğalında yaşadıklarını anlamak istemiyoruz ya da anlamaya çalışmıyoruz. Belki önce alt yapısı temeli sağlam oluşturulup anne-baba okullarıyla ebeveyn, öğrenci ve okul yönetimlerine eğitim verilseydi sistem başarılı olacaktı. Ama birçok şey gibi temeli olmayan düşünceler üzerine inşa edilince yaşanılan olumsuz sonuçlar kaçınılmaz oldu.

Keşke çocuklarımızın önlüğü-formasıyla uğraştığımız kadar eğitim süreçleriyle akademik kişisel başarılarıyla uğraşsaydık. Hangi forma, kıyafet diye düşüneceğimize bizlerde aya nasıl gezi düzenleyeceğimizin planlarını yapsaydık. Kıyafet yüzünden yargılayıp eleştireceğimize yaptıkları projelerin artılarını eksilerini anlatıp daha nasıl işlevsel hale getirebiliriz tartışmaları yapsaydık.

Ne zaman ki yaşananlara nasıl ne şekilde anlam yüklediğimizi öğrenirsek, olayları kişiselleştirmeyip bütünlük bazında değerlendirip bakmakla-görmek arasındaki farkı yakalarsak o zaman yaşadığımız birçok sorun tamamen ortadan kalkar. Çocuklarımıza yediği, içtiği, giydiğiyle kendini değersiz hissetmemesi gerektiğini öğretilmeliyiz. Çocuğumuz gösterişle değil emekle, bilgiyle, değerleriyle bir yerlere gelebileceğini öğrenmeli. O vakit özgüveni yüksek ayaklarının üzerinde duran değerlerine kültürüne bağlı bireyler olarak topluma karışacaktır. Küçücük dünyalarındaki büyük hayallerini özenti ve gösteriş üzerime kurdurup geleceklerini karatmalarına izin vermeyin.