YAŞLARI 40-50’nin üzerinde olanlar ilkokul günlerinde “Büyüklerimi saymak….” İfadesi ile saygılarını ifade ettikleri hatırlanır. Saygı kelimesini Türk Dili Kurumu “Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram” olarak açıklar. Bugünlerde ise küçüklerin, genç kuşağın büyüklere olan saygı yönü ne yazık ki zayıflamış kimlikte!..
TÜRK örf ve adetlerinde “saygı, sevgi, hürmet ve şefkat” önemli bir vurgu. Bu içerik yaşlılar için ne kadar değerli olduğunu, yalnız bu değeri bilmeyenler için bir öyküden söz edilir:
ÇOK eski zamanlarda, ülkenin birinde.. Gaddarlığıyla bilinen vali yaşar. Aklına esmiş, emir vermiş.
“Vilayetimdeki 60 yaş üzerinde olan herkes infaz edilecektir!..”
Gençlerden biri, babasını samanlıkların altına özel yaptırdıkları sığınağa saklar. Vilayetteki tüm 60 yaş üstündekiler toplatılır ve infaz edilirken, gencin samanlıkta sakladığı babası sağ kalır.
Gaddar vali bu kez 50-60 yaş arasındakilerin toplanmasını ve infaz edilmesini emreder. İnfaz öncesi hepsini deniz kenarına toplatır…
Onlara şöyle seslenir:
“Size üç gün süre, Üç gün sonra geleceğim, bana kumdan tespih yapacaksınız. Eğer beceremezseniz hepinizin başı kesilecek!...”
Bir gün geçer.
“Kumdan tespih” yapmak ne mümkün?!.
İkinci gün geçer.
Gene hiçbir şey yapılamaz.
Üçüncü günün akşamına doğru babasını samanlığın altına saklamış olan genç adam, babasının yanına gider.
Ona durumu anlatır.
Süre bitmek üzeredir…
Babası, oğlundan durumu öğrenince. Bir süre ve bulduğu formülü söyler.
“Şimdi git deniz kenarına, bekleşenleri ölümden kurtar” der!..
Oğul deniz kenarına vardığında süre bitmiştir.
Ortada elbette tespihten eser yoktur. Cellatlar hazırdır.
Ahali kaygılıdır.
Kimi eşinin, kimi babasının, kimi abisinin, kimi de en yakınının infaz edileceği korkusu içindedir.
Vali deniz kenarına “infaz emri” için gelir.
“Verilen süre doldu, görevi yerine getiremediniz” der..
Ve tam cellatlar “infaza başlayın” emrini verecekken, babasını gizleyen genç adam ortaya çıkar.
Valiye, ahalinin duyacağı yüksek ses tonuyla şöyle seslenir.
“Sayın Valim, biz bu görevi yerine getirdik, lâkin bir sorun bize niye getiremedik diye” der…
Vali, olmayacak bir şeyin cevabı da olamayacağını bildiği için, alaycı bir edayla “Peki söyle neden?!...” diye sorar.
Genç adam cevap verir: “Sayın Valim, biz çok düşündük. Kumdan tespih taneleri yapmak zor değil. Lâkin bunun imamesi nasıl olacak?.. Valimiz ya beğenmezse!...”
Siz ki her konuda tüm eyaletin en iyisisiniz…
İmameyi siz varken bizim yapmamız ne haddimize.
Siz imameyi yapın, biz de tespih taşları etrafına hemen diziverelim….”
Vali bu çok zeki cevap karşısında zor durumda kalmıştır. İnfaz emrini vermez.
Muhafızlara çarnaçar.
“Tamam, hepsini serbest bırakın” diye seslenir, gönülsüzce…
Sonra:
Kısa bir süre düşünür, etrafındakilere “Bu fikri olsa olsa bir yaşlı bilge vermiştir. Demek 60 yaş üzerindeki herkesi toplayıp infaz edemezsiniz” der.
BU hikâyeden alınacak ders; gençler gençliğini, yaşlılar yaşlılığını bilmeli. Yaşam artık zamanımızda 50-60 değil, 70-80’lere hatta yukarılara uzadı. Büyüklere saygı da saygısızlık yapmama günlerindeyiz (…) ama bugünün gençlerinin ayakları yere sağlam basmama kaygısında!. Şu bilinmeli ki kaygı saygı ile yenilmeli….
URFA’da Urfalı hemşerilerin büyükler, küçüklerini (…) küçükler büyüklerini sayar ve korur. Bundan dolayı Urfa’da saygı, Urfa’nın temel taşını belirleyen ana öğe…