Kayıp aşklar şehrinde yine hüsran!

 Bir çocuk misali eliniz bir kere ateşe değmiş, artık ateşten uzak durmanız için beyninizde bir hücre daha gelişir ‘ateş yakar’ düşüncesi.

Abone Ol

 Bir çocuk misali eliniz bir kere ateşe değmiş, artık ateşten uzak durmanız için beyninizde bir hücre daha gelişir ‘ateş yakar’ düşüncesi.

    Bazı insanların sevgiden dostluktan, arkadaşlıktan yüreği yanar. Tıpkı ateşin yakıcı olduğunu bilmeden elleriyle ateşe dokunup elleri yanan çocuk misali…

    Kuşkuyla bakar olursunuz tüm dostluklara, kalabalıklar içinde yalnız kalmayı tercih ederek mutlu olmaya çalışıyorsunuz. İçiniz kan ağlasa da fotoğrafçının pozu iyi ve mutlu yakalama adına sizi komutuyla güldürdüğü gibi; topluma sahte gülücükler saçıp içinizdeki mutsuzluğu sahte gülümsemelerle bastırmaya çalışırsınız.

   Her defasında düşmüş, kalkmışsınız yüreğinizden, annenizden başka dostunuzun olmadığına inanıyorsunuz. Öfkeniz kendinize tüm olumsuzluklara rağmen insanlardan nefret edemiyorsunuz. Nasıl nefret edeceksiniz ki bir duvarcı ustasına senin duvarın eğri usta dediğinizde, o duvar ustası kırılacaktır. İnsanı yaratan Allah’ı eseri olduğuna inandığınız için kıyamazsınız kötü demeye.

    Ağlarsınız tek şahidiniz gözyaşlarınızla ıslattığınız yastığınızdır. Yüreğinize oturmuş tüm acılar vefasızlıklar nankörlükler.

   O zaman bir muhasebecinin iş titizliğiyle muhasebesine başlarsınız neden? Sorular çoğalır beyninizde, beyniniz pişmanlıklar fırtınasında, yüreğinizde sevda gemilerini yerinden oynatacak fırtınalar yaşanır…

    Bir uçurumdan atlayıp son vermek tüm yaşananlara ve yaşanacak olanlara dersiniz. Ama içinizde büyük bir Allah korkusu sizi görünmez bir el misali alır o uçurumdan.

    Aç kalsanız bir arkadaşınızdan yemek istersiniz, gecenin bir vakti. Sigaranız bitse tüm utangaçlığınız ve mahcubiyetinize rağmen komşudan istersiniz…

     Ama sevgi ve dostluk öyle değil. Yürek işidir yüreğiniz yanmışsa sevgiden yana, yoğurdu üfleyerek yemek düşüyor.

    Vefa, dostluk pazarda çarşıda satılmıyor ki gidip alıp sevgi ve vefa açlığınızı gideresiniz.

 Tüm yenilgilere rağmen insana ve sevgiye olan inancınızı yetirmemişsiniz, nasıl yitiresiniz ki bir ağaç susuz ve topraksız yaşar mı?

    Yaşamaz nasıl yaşasın. Sizde tüm acılara rağmen yıllar sonra kapalı tutuğunuz yürek kapınızı birine aralarsınız. Onun sözlerine o kadar inanmışsınız ki o sözler yüreğinizde kurumaya yüz tutmuş sevda güllerini yeniden yeşertmeye başladığınızı sanırsınız. Mutlusunuz, ne mal, ne mülk, ne son model araba, ne şöhret hiç bir şey umurunuzda değil… O var artık o hani yıllardır açlığını çektiğiniz uğruna sevgilim dediğiniz sigarayı bırakacağınız daha fazla yaşayayım diye yıllarca alışkanlığınızdan vaz geçtiğiniz…

    Yine aldanmışsınız, mutluluğunuz güneşin doğuşu ve batışı kadar kısa sürüyor. Bir kere daha aldandığınızı fark ettiğinizde bu aldanmışlık sıcak bir katran gibi yakmaya başlıyor yüreğinizi. Yine kendinize dönüyorsunuz, öfkeniz kendinize, daha çok sigaraya sarılıyorsunuz ciğerlerinizi parçalarcasına, o hain o iblisi yüreğinizde boğmak istercesine çekiyorsunuz tüm zehirli dumanı…

 Tembel bir öğrencisiniz demek bu sevda işinde. Oysa ustasıydınız sevmelerin yok yine aldandınız ve sınıfta kaldınız.

    Bir başına kalmışsın ve içinden seslice sadece şunu dersin; “Kurt kanı varmış bazı insanların yüreğinde.”

    Bir kez daha yaralanmış anaç yüreğiniz. Oysa Allah sadece analara bahşetmiş o anaç yüreği.

 Dayan diyorsunuz yüreğinize, ne olur dayan, diren rezil etme beni namuslu sevdalar divanında…