Yaşa ki gör derler. Bunlar “Bilgelik Hikâyeler” içinde örnekler ile dolu. Amaca ulaşabilmenin hedefinde her zaman için bir çare var. Büyükler “Bahane kıl gibidir, herkeste bulunur. Ama çare akıl gibidir az kişide bulunur” derler. Öyle ki “İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı, onu bağırmaya zorlayan acısından çok daha ağırdır.”
Aşağıdaki “Bilgelik Hikâyesi’nden” alınacak çok ders olmalı. Biz insanlar için, her yaşanan ve yaşanması gereken vardır. Öyle bir an gelir ki; bazı yolların dönüşü, bazı hataların özrü, bazı insanların anlamı olmaz. Konuya göre her düşmenin bir çıkışı aranır. Bazen bu çıkış kendiliğinden ortaya çıkar. Ama mücadele ise önemlidir.
Öykü şöyle;
Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyuya düşer. Niye düşer, nasıl düşer, sormayın. Eşek bu, düşmüş işte!. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kaplanmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani…
Sesini duyan sahibi geldi baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül, mahzun bakıyordu. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar!...
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkelenerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık baka kaldı…
Kıssadan Hisse:
Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Ne bazeni ?!.. Çoğu zamanı… Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla başa çıkmanın tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ayağa kalkmak ve kurtulup aydınlığa adım atmaktır. Bu bir kör kuyuda olsa….