Her kentin kendisine has insanları vardır. Bu renkli simaların yaşantısı, bazen insana hüzün verir. Bazen de yaşadıkları ilginç olaylarla hayatımızın olmazsa olmazlarından oluverirler. Bu renkli simaların kendilerine ait dünyalarında yaşadıkları olaylar bize birer ders niteliğindedir.
Her kentin kendisine özgü insanları olduğu gibi, Siverek kentinin de kendisine özgü insanları vardır. Bunların sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Koparılan takvim yaprakları gibi birer birer çıkıyorlar yaşantımızdan… Tıpkı eski günlerde insanlar arasında yaşanan sevgi, hoşgörü ve kadim dostluklar gibi.
Bu yazımda Siverek’in renkli insanlarından iki kişinin yaşadığı olayları anlatmak, onları anmak istiyorum…
Vaktiyle Siverek’te yaşayan Naman isminde biri varmış. Bu vatandaş genelde kavgayı gürültüyü seven biriymiş. Bu özeliğinden dolayı Siverekliler ona “Cılké Naman” ismini vermişler. “Cılk” sözcüğü yörede ‘yaramaz’, ‘herkese sataşan’ anlamında kullanılır.
Cılké Naman bir gün hayvan pazarında bazı vatandaşlarla kavgaya tutuşmuş. Kavga sonucu bacağından kurşunlanmış. Kendisini hastaneye götürenler, şehrin dışından hastaneye giden yolu kullanmak istemişler.
Naman kızmış, kendisini taşıyanlara bağırarak “Ulan beni neden bu tenha yerden götürüyorsunuz?” diye sormuş.
Taşıyanlardan biri, “Ağabey istedik ki kimse seni yaralı görmesin” Ayağındaki yaranın acısına aldırmayan Cılké Naman hiddetle bağırmış ona, “Yok baba beni çarşının içinden götürün ki koy desinler Cılké Naman yaralıdır.”
İkinci kahramanımız Hikmet isminde biri. Herkesin malumu olduğu üzere oldum olası Siverek’te işsizlik hep büyük bir sorun olmuştur. Yine uzun yıllar önce kent merkezinde işsizlik yüzünde ilerlemiş yaşına rağmen evlenemeyen, her işi yapmadığı için aylarca işsiz kalan Hikmet, sevilen, sayılan biriydi. Siverekliler kısaca ‘’Hiko’’ diye çağırırlardı onu… Dostları, arkadaşları neden çalışmadığını, bir iş bulup çoluk çocuğa karşıması gerektiğini söyleyip dururmuş hep. Hiko bu öğütlerden öyle sıkılmış ki adeta canından bezmiş.
Sevdiklerinin iş baskısına dayanamayan Hiko bir gün kentin en kalabalık meydanlarından olan, çoğunluğu canlı hayvan ticaretiyle uğraşan vatandaşların bulunduğu Yeni Meydanda elinde bir ceketle bağrı bağıra dolaşıp, “Halis Şam ceketti Suriye malı, halis İngiliz kumaşından yapılmış. Yok mu alan? Cekettt!.” Diye bağırmı. Arada bir Türkçe sözcüklerinin arasına birer de Kürtçe katarak, “Malé baş, malé belleş! Caket!” diyerek aslında satmaya niyeti olmadığı, kendisinin giydiği ceketi satma uğraşı, havası içinde akşama kadar dolaşmış meydanda.
Hiko’yu görenler önce şaşırmışlar, bir yandan da iş bulduğu için sevinmişler. Fakat Hiko’nun elindeki ceketin bir gün önce giydiği ceket olduğunu fark edenler, yanına yaklaşıp bu işin aslını öğrenmek istemişler.
- Hayırdır Hiko, neden ceketini satıyorsun?
- Yahu kardaş bunaldım. Her gelen neden çalışmadığımı soruyor? Herkese cevap vermekten bıktım. Baktım olacağı yok üzerimdeki ceketi çıkarıp satar gibi yaptım.
Bu duruma bir anlam veremeyen arkadaşları, “Vallahi senin işinden bir şey anlamadık” demişler.
Hiko sinirlenerek cevap vermiş: “Yahu koy desinler Hiko tellallık edi!” demiş.
Yıllardır Siverek ilçesinde gerek siyasilerin yapmış olduğu göstermelik çalışmalar gerekse, gösterişe meraklı insanların davranışlarını yadırgamak adına tek bir sözcük kullanılır.
“KOY DESİNLER” sözcüğün manası ise kitapları dolduracak kadar geniş ve kapsamlıdır.
TABİ ANLAYANA