Sevgili okuyucularım, günümüzde insanlar iyi görüp tilki gibi kurnaz olduğu bu günlerde kime güveneceğimi bilmiyorum. Bir insanın işi kırıldı mı ona dostu bir sırt çevirir ve sizlerle Tilki’nin yaşadığı bir öyküsü ile noktalamak istedim.
Bir varmış bir yokmuş… Uzak mı uzak diyarların birinde kocaman bir orman varmış. Bu orman içinde bin bir türden hayvan da barındırırmış. Bu hayvanlar içerisinde bir hayvan varmış ki kurnaz mı kurnaz, uyanık mı uyanıkmış. Bu hayvanın adı ise tilkiymiş.
Günlerden bir gün tilki ormanda boş boş dolanıyormuş. Aklından bir sürü kurnazlık geçiyormuş. Canı da o kadar çok sıkılmış ki kendi kendine konuşmaya başlamış. ‘Ne yapsam ne etsem de şu can sıkıntım geçse, biraz eğlensem. Keşke dalga geçebileceğim birilerini bulsam da onunla dalga geçerken gülsem, eğlensem’ demiş içinden. Tilki tam bunları düşünürken kafasının üzerinden uçan leyleği görmüş. O anda leylek ile eğlenmek fikri tilkiye çok cazip gelmiş. Hemen en arkadaşça sesi ile leyleğe seslenmiş:
Tilki: ‘Hey leylek kardeş! Tek başına yalnız kaldım. Aşağı gelsene biraz laflarız’ demiş.
Leyleğin yapması gereken çok iş varmış. Yiyecek bulmak için dışarı çıktığını hatırlamış. Fakat tilkinin haline de üzülmüş. ‘Aşağıya inip bir sorayım bakayım ne derdi var’ demiş ve uçarak tilkinin yanına konmuş.
Leylek: ‘Tilki kardeş, davetin için teşekkür ederim ama benim yiyecek bulmam lazım. Yiyecek yemeğim neredeyse hiç yok’ diyerek tilkiye durumunu izah eden leylek bir yandan da tilkinin onu durup dururken neden çağırdığını da merak ediyormuş.
Tilki: ‘Ah leylek kardeş, ben de seni akşam yemeğe davet etmeyi düşünüyordum. Madem az yiyeceğin var o zaman bu akşamki davetimi kabul etmen için sana ısrarcı davranıyorum’ demiş tilki kurnazca.
Leylek ise durup dururken tilkinin onu yemeğe çağırmasına çok şaşırmış. İşin içinde kesin başka bir iş olduğunu düşünüyormuş. Ama tilkinin ne gibi bir oyun yaptığını anlayamadığı için de reddetmek çok ayıp gelmiş. ‘En iyisi gidip görmek’ demiş ve tilkiye dönerek:
Leylek: ‘Tamam tilki kardeş. Madem çok ısrar ediyorsun teklifini kabul ediyorum. Akşama görüşürüz’ demiş.
Leylek uçarak oradan uzaklaşırken tilki de kurnazca gülümseyerek evinin yolunu tutmuş.
Tilki evine gittiğinde akşam için hazırlıklar yapmaya başlamış. Mis gibi bir çorba kaynatmış. Çorba da o kadar güzel olmuş ki, kokusu tüm evi sarmış. Tilki çorbayı geniş tabaklara koyarak masaya getirmiş ve leyleği beklemeye başlamış.
Leylek, evdeki işlerini bitirince çok gecikmeden tilkinin evine gelmiş. İçeri girdiği gibi mis gibi çorba kokusu karnı aç olan leyleğin aklını başından almış neredeyse.
Leylek: ‘iyi akşamlar tilki kardeş. Çorbanın kokusu da mis gibi tüm evi sarmış’ demiş.
Tilki: ‘Hoş geldin leylek kardeş. Açsındır diye bol bol yaptım çorbayı. Mis gibi de oldu. İstediğin kadar içebilirsin’ demiş.
Leylek ve tilki masaya oturmuşlar. Masadaki çorbalar genişçe bir tabağın içindeymiş. Tilki kendi tabağındaki çorbayı şapır-şupur içmiş. Öyle iştahlı içiyormuş ki leylek ona bakarak daha çok acıkmış. Fakat leylek kendi tabağındaki çorbayı bir türlü içemiyormuş. Tam içmek için tabağa yaklaştığında uzun gagası ona engel oluyormuş. Tilki leyleğin bu halini gördükçe içinden kıs kıs gülüyormuş. En sonunda dayanamayan tilki leyleğe dönerek:
Tilki: ‘Oh, çorba da mis gibi olmuş. Sen de beğendin mi leylek kardeş’ demiş.
Leylek ise durumu bozuntuya vermemiş. Tilkinin en yapmak istediğini, onu neden yemeğe çağırdığını çok iyi anlıyormuş.
Leylek: ‘Ellerine sağlık tilki kardeş. Çorbandan kana kana içtim. Çok da güzel olmuş. Karnım da pek doydu.’
Leylek tilkinin oynadığı bu oyunun altında kalmamaya niyetliymiş. Tilkiye dönerek:
Leylek: ‘Tilki kardeş, bu güzel yemek karşılığında teşekkür için yarın da ben seni yemeğe bekliyorum. Lütfen beni kırma’ demiş. Tilki ise leyleğin yemek teklifini hemen kabul etmiş. Leyleğin oyun oynayabileceğinden bihabermiş.
Ertesi akşam olduğunda bu sefer de tilki leyleğin evine misafir olmuş. Kurnaz tilki, mutfak masasına geçtiklerinde ise masanın üzerinde bir de ne görsün! Tabaklar derin ve dar ağızlı imiş. Tilki olayı anlayana kadar leylek masaya oturmuş ve uzun gagasını tabağa daldırarak çorbayı da yemekleri de afiyet ile yemiş.