Yaşamın devamı için, her canlının çabalaması insanın doğası gereğidir. Bunu kabullenmek, yaşantımızı kolaylaştıracağı inancındayım.
Hepimiz yaşantımızı, çocuklarımızı iyi bir noktaya taşımak için anne ve babalar olarak gönüllü hamallarız.
Şahsen benim zihnimi yoran yüreğime, paslı, kirli bir hançerin yarası gibi acıyan” mevsimlik çocuk işçilerdir”
Bu tüm insanların yüreğini acıtmış olacak ki; dünyada ve ülkemizde çocuk işçiliği yasalarla engellenmiştir.
Gönül isterdi ki, sosyal devlet olgusu tüm katmanlarıyla ülkemde ve dünyanın birçok ülkesinde oluşturulmuş olsaydı.
Acı ama gerçek, çocuklar aileleriyle birlikte ekmek kazanmak için işçi olmak zorunda bırakılmış. Zorunda diyorum, zira çocukların aileleri yılın altı ayında kendi memleketlerinde yaşarken diğer altı ayını, akrep, yılan hastalık demeden başka topraklarda yaşıyorlar. ,
Bu konu binlerce kez haber olmuş, sosyologlar, psikologlar bu işe kafa yormasına, seminerler paneller düzenlenmesine rağmen tarım işçisi çocukların durumunda bir arpa yolu düzelme olmadı, her yıl bu durma karşı ancak bir yazı yazarak vicdanımı rahatlatıyorum.
Yüzyıllar geçse de çocuk tarım işçilerinin, başta sağlık, eğitim alanında değişen hiçbir şey yok. Değil ülkemizde dünyanın birçok ülkesinde mevsimlik çocuk işçilerin durumu aynı. Sürece nasıl bakarsak bakalım, hangi açıdan değerlendirirsek değerlendirelim, karşımıza hep aynı vahim tablo çıkıyor. Ülkemizde başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan işsizliği kader bilen aileler tüm olumsuzluklara rağmen neden sanayileşemiyoruz? Sorularını kendilerine sormaktan vazgeçemiyorlar. Yorgun bırakılan insanlar hayatın ilkel ve acımasız şartlarına karşı direnerek hayata tutunmaya çalışıyorlar.
İlkel ulaşım şartlarıyla, bir kamyonun kasasına birer eşya gibi istiflenerek çalışacakları bölgeye giderek, iş güvenliğinden uzak, sağlık sorunlarıyla boğuşarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Ne zaman ki bölgelere göre yerel değerlendirmeyi bırakıp mevzunun ulusal bir sorun olduğuna karar verirsek işte o gün çözüm kendiliğinden gelişecektir.
Yoksullukla başlayan, toprak sahibi olmayan aileler, üç kuruş para kazanma uğruna çocuklarını peşlerinden sürükleyerek farklı coğrafyalarda üç kuruş para kazanma uğruna çocuklarını birçok sosyal imkândan mağdur bırakıyorlar. Suyu, sabunu, banyosu, mutfağı olmayan derme çatma çadırlarda çocuğu zaman işverenin hakaretlerine, tacizlerine maruz kalarak yılmadan mücadeleye devam ediyorlar. Yaşan bu süreçte en büyük zararı yine kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Kadınlar bütün gün tarla, bağ, bahçede çalıştıktan sonra akşam saatinde o yorgunlukla bir tencere yemeği kaynatıp çocuklarının azda olsa besin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar.
Minik eller, bir bakarsın Adana’da pamuk topluyorlar, bir bakarsın Bursa’da şeftali, domates… Ordu’da minik eller fındık toplarken evlerinden okullarından, arkadaşlarından uzak nasıl bir sürecin sistemin içerisine girdiğini anlamadan her gün batan güneşle çadırlarına dönerek, yeni başlayacak günün heyecanını yaşarlar. Elleri yara içinde kalıp, kanasa da, küçücük ayakları nasır tutsa da büyüklerinden öğrenmişlerdir yaşadıklarına kader demeyi boyun eğmeyi…
Akranları oyun alanlarında arkadaşlarıyla oynarken hatta gelişen teknolojiyle farklı oyuncak, materyallere sahipken mevsimlik çocuk işçiler yaşadığımız bu yüzyılda çoğu zaman elektriksiz çadırlarda ay ışığı altında yıldızlarla oyun oynayarak taş misali yataklarda uykuya dalıyorlar. Gelişim çağındaki çocukların bilişsel-sosyal-fiziksel gelişimleri, dengeli beslenmeleri gerekirken minicik elleriyle kışın yiyecekleri bir kilo buğday, pirinç parasını kazanmaya çalışıyorlar.
Konakladıkları barındıkları ortamın şartlarının yetersiz olmasından dolayı kaza ve yaralanmalar artıyor hatta bazen, ölümle sonuçlanabiliyor yaşadıkları iş kazaları. Mevsimlik işçi göçü başladığı dönemde çocuklar okullarından alınarak haftanın yedi günü çalışmak üzere ailesiyle birlikte yollara düşüyor. Yaşıtları karne heyecanı yaşarken on kişi kaldıkları bir göz çadırda annelerinin yokluğunu aratmamak için ağlayan kardeşini sırtında gezdirip çeşmeden su taşıyor. Karne heyecanı yaşayamadıkları gibi eylül ayında okulların açılacağı ilk günden bihaberdir mevsimlik çocuk işçiler. Eğer ailede bakıma muhtaç küçük çocuk varsa on yaşındaki ablaları kardeşlerine bakma adına görevlendiriliyor.
Peki, çözüm nedir:?
Çözüm politikasında devletimize çok iş düştüğü STK’ların da konuya duyarlı olup çözüm üretmeleri gerekmektedir. Mevsimlik işçilere yönelik özel yasalar çıkarılmalıdır. Zorbalıkla, ezerek iş yaptıran işverenlere yönelik etkili bir yaptırım getirilmeli, çocuk çalıştıran işverene idari cezalar uygulanmalı, süreç devlet tarafından takip edilmelidir.
Mevsimlik çocuk işçilere yönelik Bakanlıklar, STK, dernek, sendika vs. kurulmalı yasal boşluklar doldurulmalı, işçi hakları aranmalıdır.
Sendikalar MEB ile koordineli gitmeli yoğun işçi alımı yapılan bölgelerde çocukların okullarından geri kalmamaları için uygun şartlar oluşturularak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çocukların daha sağlıklı ortamlarda yaşamaları adına bütçe oluşturmalı finans sağlamalı çocukları koruma altına almalıdır.
Çevre ve Orman Tarım Bakanlığı çocuklara ekoloji tarım dersi gibi dersler vererek bu doğrultuda eğitici öğretici programlar hazırlamalıdır.
MEB’den alınacak destekle çocuklar psikolog gözetiminde olmalıdırlar. İhtiyaç halinde çocukların psikolojilerinin bozulmaması gelişim süreçlerinin etkilenmemesi adına seanslara alınmadırlar.
MEB mobil anaokulları, kreş, atölye vb kurmalı çocukların eğitimiyle yakından ilgilenecek alanında uzman öğretmenler görevlendirmelidir.
Lise son sınıfa kadar eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve sürecin devlet tarafından sıkı takip dilerek uymayan ailelere bir takım yaptırımlar uygulanması gerekmektedir.
Ülkemiz Avrupa birliğine aday bir ülke olmasının, bir yana bırakalım insanca çalışma koşulları oluşturulmalı özellikle çocuk işçilerin eğitimlerinin aksatılmaması gerektiğini vurgulamak gerekir eğitim anayasal bir haktır. Ben şahsen ilkel çalışma koşullarını hiçbir işçi kardeşime yakıştıramadım. Bilgi çağını yaşadığımız bu yüz yılda bilim adamları uzaya yaşam istasyonlarını kurmaya çalışırken tarım işçilerinin kamyon kasalarında seyahat etmelerini ülkeme idarecilerime yakıştırmadığımın altını kalın bir çizgiyle çizmek isterim.
Daha güzel bir dünyada hakça bölüşülerek insanca bir yaşam umuduyla…