Eskiden heybemizde bir iki aşk kırıntısı birazda umut vardı. Ama onları da kuşlara attık galiba. Çünkü her şeyin metayla ölçüldüğü bir dünya kuşattı etrafımızı. Keseye göre muamelenin yapıldığı bir ortamdan başkada ne beklenebilir ki. Haksız kazanç sağlayanın “köşeyi dönmekle taltif edildiği” ve her türlü yolsuzluğu yapıp ensesi kalınlaşanları “helal olsun işini biliyor” gibi hoşgörüyle bakılan bir toplumdan;
Çöplüklerden beslenenleri görmesini
Çocukların hayatını karartmamasını
Dulun yetimin hakkını korumasını
Ve doymak nedir bilmeyenlere gereken dersi vermesini beklemekte hayalperestlik olur.
Düşünüyorum da eskiden böyle durumlarda insanlık kendinden utanırdı. Ama artık onu da tarihe gömdük. Öbür tarafı düşünende yok. Nasılsa asalette tarihten silinmiştir. O zaman neyin kaygısına düşsün ki soysuzlar.
Ama bilsinler ki bu toprağın bir karış altında hiç bir dünya otoritesinin temin edemeyeceği bir eşitlik vardır. Üstelik kendilerini koruyacak zannettikleri ördükleri duvarların nasıl yıkıldığını görecekler. Adaletsizliklerinin hesabının olmayacağını düşünenlerin nasıl yanıldığını, şeytanlıklarına mabet yaptıkları dünyayı terk edenler için kurdukları yalancı cennetin krallığının nasıl yıkıldığını da görecekler. Ayrıca er veya geç günü geldiğinde çalınan lokmasını, savaşlarda kopan kolunu arayan çocuklar ve yüreği yanan anneler ile bu soysuzlar arasında bir buluşma olacak. Ve bu seferde tersine işleyecek zaman. Bu yalancı hayatta son nefesine kadar Allah'tan başka hiç bir şeyi olmayanlarla. Allah'tan başka her şeyi olanların dünyasında hak yerini bulacak.
O halde diyoruz ki;
Hey sizler!
Haksızlığa karşı küçük dilini yutanlarla gurur duyanlar veya menfaati icabı ses çıkarmayanlar!
Hayat; adaletten nasibini almayanları zamanın ve ahiretin adaletine bırakır. Sizler de böyle bir mirası çocuklarınıza bırakırken olmayan insanlığınızla gurur duyun olur mu?