2022 yılının son çeyreğinde olduğumuz bu dönemde yapılan açıklamaya göre dünya nüfusu 8 milyarı aştı. En çok nüfus Asya Kıtasında yaşamaktadır. Sırası ile en kalabalık nüfusa sahip ilk üç ülke Çin, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri. Türkiye ise en kalabalık 17. ülke. Kadim şehrimiz ise ülkemizin en kalabalık 8. şehri. Dünya nüfusun 2030 yılında 8,5 milyar, 2050 yılında 9,7 milyar ve 2100 yılında 10 milyar olması tahmin ediliyor.
Nüfus artışı tabii olarak beraberinde demografik yapıda değişiklikler meydana getirir. Bu değişiklikler olumlu ve olumsuz olarak bizlere yansır. 19. yüzyıla kadar ülkelerin nüfus çoğunluğu savaş ve savunmada üstünlük olarak görülüyordu ancak günümüzde bu görüş yerini kalabalıktan ziyade kalifiye olmaya bırakmıştır.
Nüfus artışı her ülkede ve şehirde aynı hızda artmıyor. Gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı daha yavaş gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha hızlıdır. Nüfus artışının tarihsel sürecini incelediğimizde, günümüzdeki sağlık imkanlarının geniş olması, ilaç sektöründeki gelişmeler ve beslenme imkanlarının artmasından dolayı nüfusun en hızlı arttığı dönemdeyiz. Doğurganlığın yanı sıra insan ömrünün uzaması da nüfus artışını etkilemektedir.
Bazı komplo teoriciler nüfus artışından rahatsız. Dikkatli okur hatırlayacaktır, pandemi ilk çıktığı dönemde korona virüsünün dünya nüfusunu azaltmak için laboratuarda üretildiği iddiaları ortaya atılmıştı.
Plansız bir nüfus artışı yağmura şemsiyesiz yakalanmak gibidir. Sağlık, eğitim, konut, işyeri, istihdam, alt yapı, ulaşım ve zaten ağır işleyen bürokrasi üzerindeki yükü arttıracaktır. Nüfus artışı çarpık kentleşmeye de neden olur. Bu sebeplerden dolayı az gelişmiş ülkelerden, gelişmiş ve refah seviyesi yüksek ülkelere doğru mütemadiyen bir göç olur.
Göç edemeyen az gelişmiş ülkelerdeki nüfus çoğunluğu, gelişmiş ülkeler tarafından ucuz işgücü olarak görülmekte. İnsan onuruna yaraşır şekilde bir yaşam sürdüremeyen bu insanlar gelişmiş ülkeler tarafından sömürülmekte.