Anadolu insanının öğretmene verdiği değer hepimizin malumudur. Onlar için öğretmen; yeri geldiğinde en iyi dert ortağı, yeri geldiğinde bir bilgi aktarıcısı, yeri geldiğinde de bir çözüm mercii olarak görülmüştür....

Anadolu insanının öğretmene verdiği değer hepimizin malumudur. Onlar için öğretmen; yeri geldiğinde en iyi dert ortağı, yeri geldiğinde bir bilgi aktarıcısı, yeri geldiğinde de bir çözüm mercii olarak görülmüştür. Sözlerine itimat edilen bu eğitim neferleri daima itibar görmüşlerdir. Lakin son yıllarda birçok okulda, özellikle de kırsal kesimlerdeki okullarda, öğretmen açığının ücretli öğretmenle doldurulması bu insanlarımızın kutsal mesleğe bakış açısını bir nebze de olsa değiştirdiği kanaatindeyim. Dönem içerisinde vardiya misali öğretmen değişiklileri insanlarımızın öğretmen ve öğretmenlik mesleğine olan itimadını sarsmıştır. Öğretmenlerimiz, toplum nazarında; ” yedek öğretmen”, “ geçici öğretmen” , “ atanmamış öğretmen “ yakıştırmalarına maruz kalmaktadır. Öğretmenliği toplum nezdinde küçük düşüren günü birlik eğitim politikalardan vazgeçmenin vakti gelmedi mi?

Öğretmenliğimin ilk yılında, Şanlıurfa’mızın kırsal bölgelerindeki şirin bir köye, ücretli öğretmen olarak görevlendirildiğimde idealist bir öğretmen edasıyla şevkle, heyecanla işe koyuldum. Meraklı gözlerle beni takip eden sevimli afacanların tatlı bakışları arasında ilk sözcüklerimi sarf ettim. Öğrencilerime bir şeyler öğretiyor, aileleriyle görüşmelere gidiyordum... Adeta onlarla bir aile olmuştum. Aradan iki ay geçti, ayrılık günü gelip çatmıştı. Öğrenciler ayrılacağımı duyunca gözyaşlarını tutamadılar, kimi okula gelmek istemedi, kimi müdürün yanına gidip; “Hocamız gitmesin!” diye haykırışta bulundu, lakin hiçbiri para etmedi. Servis köyden çıkana kadar arkamdan koşup gelen minik yürekleri, sulu gözlerle öylece seyrettim. Onları öksüz ve yetim bırakmıştım, onların geleceğe uçan kanatlarını kırmış, istikballerini süsleyen hayallerini söndürmüş, yüreklerini burkmuştum.

Çünkü ben; yedek öğretmendim, çünkü ben; geçici öğretmendim, çünkü ben; atanmamış öğretmendim, çünkü ben; ücretli öğretmendim, çünkü ben; basit bir ücretli köleydim.

MEB’e göre, ücretli öğretmen: “Ders ücreti karşılığı eğitim veren geçici öğretmendir.” bana göre, ücretli öğretmen:

MEB’in öğretmen açığını dolduran geçici bir harçtır, öğretmenler toplantısında araya sandalye atıp oturandır, Sigortası yarım ay yatandır. Ek derslerinin almaya giden kadrolu öğretmenle parasını çekendir. Neredeyse öğrenci bursu kadar ücret alandır. Okula otobüsle gidip gelendir. Okuldan ayrıldıktan sonra, öğrencilerin:”Hocam bundan sonra hangi okulda çalışacaksınız?” sorusunu cevapsız bırakandır. Her an okulla ilişkisi kesilendir. Ders başı çalışan bir gündelikçidir. Kadrolu bir öğretmen kadar iş yapıp onun üçte biri maaş alandır. Ceketini ve pantolonunu ayrı mağazalardan alıp takım yapandır. Öğretmenler odasına gitmeyip öğrencilerinin arasında dolaşandır. Yemeğinde et olamayandır. Evine misafir almaktan çekinendir. Okulda kendisi gibi öğrencileri de dışlanandır. Beklediği saygıyı göremeyendir. Kısacası ücretli köledir.

Velhasılıkelam, ücretli öğretmenliğin yanlış bir uygulama olduğunu yıllardır haykırıyoruz. Bu yanlışın çözümü beş yıl görev yapan ücretli öğretmeni KPSS puanı olmadan mülakata tabi tutmak değildir. Peki, bir yıl veya dört yıl ücretli öğretmenlik yapan öğretmenin suçu ne? Ücretli öğretmenliği gururuna yedirmeyip kadrolu atanmak için beş yılını KPSS’ye veren öğretmenin suçu ne? Çözüm, bu öğretmenlerin o yıllarda eksik yatan maaş ve sigortalarını eksiksizce yatırıp adil bir sınavla mülakat şartı olmadan hakkıyla aldığı puanla kadrolu atamaktır. Unutmayalım ki sorunları çözülmemiş bir öğretmen soru(n) çözemez.