OKUMUŞ MUHAMMED’İN TALİHSİZLİĞİ!

Değerli okuyucularım, bugünkü köşemizde de size yaşanmış ve kahramanları tamamen gerçek olan bir hikâye anlatacağım… Şimdiden belirteyim bu hikâye bir çok kişinin kaşınmasına da sebep olacaktır… Malumunuz Şanlıurfa kadim bir kenttir....

Abone Ol

Değerli okuyucularım, bugünkü köşemizde de size yaşanmış ve kahramanları tamamen gerçek olan bir hikâye anlatacağım… Şimdiden belirteyim bu hikâye bir çok kişinin kaşınmasına da sebep olacaktır…

Malumunuz Şanlıurfa kadim bir kenttir. Kadim kentler her zaman medeniyetlerin beşiğidir. Bu kentlerin medeniyet beşiği olmasında da ilim ve bilim etkilidir… İlmin ve bilimin etkili olduğu alanlarda cehalete, yoksulluğa sömürüye yer yoktur… Buna her medeniyeti örnek gösterebiliriz...

Medeniyetler güçlerinin zirvesine çıktıklarında ilim ve bilime değer vermediklerinde o güce rağmen yok olmaya mahkûm olurlar… Ancak biz kent olarak ilimin ve bilimin güzelliklerinden nasibini alanları harcamak için çalışmaktan öteye gitmiyoruz...

Neyse biz hikâyemize geri dönelim…

İnsanların hedefleri vardır; uğruna gece gündüz demeden çalıştığı, gözlerinin kan çanağına döndüğü, sosyal hayatını unuttuğu vs. vs. vs.

İnsanoğlu bu hedeflerine ulaşmak geleceğini garanti altına almak için gece gündüz çalışır durur… Bu hengâme içerisindeyken geleceğinde kendisi dışında ekili olan çevresel faktörleri unutur…

Hedefe ulaşmak için kendisi başta olmak üzere birçok sorun ile mücadele eden insan hedefine ulaştıktan sonra da mücadelesine devam eder…

Tam da bu noktada şimdi size ilginç bir hikâye anlatacağım:

Hedefe ulaşmak ve geleceğini garanti almak isteyen Muhammed adında bir genç varmış, bu genç kırsalda yaşayan ailesinin maddi durumuna rağmen batının bir metropolünde yoksulluğun ve dışlanmışlığın bütün kötü etkilerine rağmen okumaya gider. Gider gitmesine ama garibimin gelecekten haberi yoktur…

Gece gündüz demeden ailesinin yüzünü kara çıkarmamak için çalışır durur. Ve okulu yüksek bir derece ile bitirir. Tabi bu arada mesleğinin bütün inceliklerini de öğrenir. Kısa filmler çeker, mesleki programları öğrenir ve daha sonra çeker memleketine döner. (memleketinin de siz tahmin edin)

Muhammed memlekete döndüğünde bir kurumda işe başlar. Çalıştığı kurumun ilk başlarda işleri Urfalıların tabiriyle ‘tıkırındaydı’… Ancak daha sonra şartlar kötüleşince Muhammed birkaç aylık maaşını da geride bırakarak bir arkadaşının aracı olmasıyla bir yerde işe başlar.

Bu başlangıç da kendisi için bir hayal kırıklığıydı. Muhammed, kendisini yetiştirmesine rağmen yine sabit fikirli ve cebini düşünen bir patronla karşılaşır. Bu sefer de burada kendisi dışında cereyan eden faktörlerle mücadeleye başlar… Tabi buradaki olaylar önceki kurumundan biraz daha farklıydı. En azında maaşını alabiliyordu…

Muhammed şükrediyordu ama içten içe bir de isyanı vardı… Haşa Allah’a değil elbette; kötü niyetli kullarınaydı, ‘O kadar okuyacaksın, kendini geliştireceksin, sonra gelip böyle bir yerde sürüneceksin hem de üç kuruşa’… Muhammed’in haklı isyanı buydu…

Az gitti ama düz gitmedi hep çetrefilli bir bir hayat ile mücadele etti… Başta da cahil patron hakareti… Burada da tutunamayan Muhammed, bir başka arkadaşının tavsiyesi üzerine farklı bir kuruma geçerek çalışmaya başladı… Bu arada eski patron boş durmuyordu; her yere çomak sokmaya devam ediyordu (Ahirette o çomağın kendisine katmerli bir şekilde döneceğinden haberdar şekilde)

Çalışmaya başladığı yer ilk başlarda Muhammed için cennetten bir köşe gibiydi. Çok geçmedi; yeni yerde de çanlar çalmaya, sular ısınmaya başladı. Dedim ya ‘eskisi boş durmuyordu…’

Muhammed yine mutsuz, yine kırgın ve yine yolcu gibi görünüyor…

Varsın boş durmasınlar, bizler geleceğimiz ve memleketimiz için kendi çapımızda mücadelemize devam edelim. Haktan, hukuktan, gerçek ve doğrudan geri durmayalım; Allah her zaman hakkın yanındadır…

Belki burada değil ama öbür tarafta herkes hakkını alacaktır… Biz çomak alanlardan olmamak için çalışalım…

Sevgi ile kalın…