Paris, sadece Fransa'nın başkenti değil, aynı zamanda tarih, lüks, moda, sanat ve kültürün de başkenti. Sen Nehri üzerinde, uluslararası taşımacılığın geçiş noktasıdır. Ortalama altı kata planlı ve havzaya yerleşmiş tablo gibi güzel bir şehir. Amacım Paris'i anlatmak değil. Güzel, temiz ve derli toplu bir şehir gördüğümüzde benzettiğimiz şehir Paris'tir. Bölgemizde; Gaziantep'ten bahsederken, Güneydoğu'nun Paris'i diye söz edilir.
Neden mi Paris? Çünkü, Gaziantep 1980'lerden önce, bu unvanı hak etmiş bir il. Doğusundaki 22 vilayetin gıda başta olmak üzere, ihtiyaçları buradan giderdi. Bu illerden araçlar gelir Antep'te tamir edilirdi. Civar illere göre; daha çalışkan, yemesini, içmesini, gezmesini ve esnaflığı bilen bir halkı vardı. Ustaların, bilgi ve deneyimin, hoşgörünün olduğu bir kentti. Kahvehane ve kahvede oturanların sayısı en az olan illerden biriydi. Bölgede planlı şehirleşmeye Kavaklık semti ile geçen ilk illerdendir. Sen Nehri gibi akmasa da, kurusa da, Alleben Deresi'nin yeşili ve suyu Antep'i geçmişte güzelleştirmeye yetmiştir. Gazino, bar, yazlık sinemaları, eğlenceye yatkın halkı ve serin yaz geceleri, kente doğudan gelenlere farklı atmosfer sunmuştur. İnsanlar, birçok ihtiyacını bu ilde karşılayarak dönebilmiştir.
Bu unvanı koruduğu söylenebilir mi bilmem. Yurdun her yerine dağılan pazarlama ve dağıtım ağları ve doğu illerindeki başlayan sanayileşme ve gelişme nedeniyle Gaziantep, merkez il olma özelliğini bir miktar yitirmiştir. Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya, Van, Erzurum, Elazığ gibi iller önem kazanmıştır.
Gazino ve barları azalmış, eğlence yemek yeme kültürüne dönüşmüş. Müzikli, sanat ağırlıklı, cumartesi alınan haftalıklar ile yapılan 'herfene' kültürü yok olmak üzere. Gençlik cafelerde babasından aldığı harçlıklarla kültür erozyonu yaratmaya çalışıyor. Alleben Deresi, kurumuş, kenarına devasa binalar ve bazı Antep'e özgü olmayan tesisler yapılarak adeta görünmez olmuş. Ağaçlar kesiliyor, çimler deforme oluyor. Kim bilir bir gün İstanbul'daki Ayamama Deresi gibi 'Alleben Deresi'nin de intikamı ağır olacak.'
Gaziantep'in parkları ünlü ama şimdi parkların tamamına lahmacuncu kebapçı, büfe, kafe vb. yerler açarak, duman, koku ve gürültü yayan yemek mekanlarına çevirdik. Parkların bakım, temizlik ve güvenliği içler acısı. Açılan AVM'ler ve cafeler ise bir tüketim toplumu yaratıyor. Teknoloji ve haberleşme kirliliği de cabası. Daha çok okumasına rağmen, daha sorumsuz, ürkek, kültürsüz ve özgüvensiz bir nesil yetişiyor. Sorun sadece gençlerde değil, aile ve eğitim sisteminde de. Sanayi, kebap ve baklavada ünümüzü korusak bile eğitimde 60 küsuruncu sıradayız. Bir tiyatromuz yok, hâlâ dışarıdan gelen tiyatroları izliyoruz.
Övündüğümüz ihracat artışı, civar illerden ilimize gelen ihracatçılar, ulusal holdinglerin ihraç kayıtlı satışları ve gelişmiş ülkelerin ihracatlarına yaptığımız transit aracılık ile Irak'ın imarı nedeniyle yapılan inşat malzemesi ihracatına ilişkin suni artıştır. İhracat potansiyelimiz iyi ama artış reel değildir. Ağustos-2009 ayında Gaziantep'te alınan teşvik belgesi sayısı sadece iki. Yatırımlar yok denecek kadar az.
Gaziantep'in sorunu; aldığı göçle dengelerin değişmesi, şehrin ön yüzü ile arka sokakları farklı olan bir yer haline gelmesidir. Merkezi park ve yerlerde akşam saatlerinde dolaşmak ve buralardan geçmek büyük risk. İşsiz insanlar yaklaşıp para istiyor ya da kâğıt mendil, kalem, sakız vs. satan çocuklar sizi rahatsız ediyor. 2000-2008 yılı nüfus sayımlarına göre, nüfus artışı % 43 ile Türkiye birincisi olan kentimizde bıçaklı, silahlı, aile ve çocuk kavgaları ve diğer adi olaylarda büyük artış var. Şehrin, ekonomik gelişmesi yetmez. Eğitim, kültür, öz değerler açısından da ilerlemesi gerek. İstanbul, Dubai olmaya çalışırken, bizim Paris de, Halep olma yolunda. Ekonomik olarak gelişirken diğer değerlerimizi de korumalıyız.
Bu gün sizlere ne yazayım derken düşündüm, o kadar konu çok ki; hiç birine odaklanamadım. Ama eski yazıları karıştırırken 24.09.2009 tarihinde Ulusal bir gazetede yayımlanan yazımı yukarıda aynen verdim. 7 yıla yakın zaman geçmiş. Yine nüfus artışında 1. sıradayız. Maalesef biz Halep’leşirken, 7 yıl sonra Halep Gaziantep’e taşınmış. Şehrin sağlık tesislerini, sosyal mekanlarını, trafiğini ve istihdam durumumuzu en önemlisi de kültürel yapımızı alt üst etmiş durumda. Sadece Suriyeliler mi? Elbette hayır, şehirdeki sosyal alanlar, farklı düşünen, yaşayan insanlar ve onların mekanları tek tek yok edilmektedir. Yok ediliş siyaset-menfaat gruplarının güç birliği ile olmaktadır. Kulüpler kapanmakta, parklar, dernek lokalleri yok olmakta… Acı olan mekanların; rantiyecilerle, kamu yararını gözetmek zorunda olan Belediyelerin elbirliğiyle olması.
Bakıyorsunuz ki; sermayenin dili, dini, kültürü yok. Para ve rant, nerde, neleri yoluna koyuyor, kimlerle kimlerin yolunu buluşturuyor. Ama sanıyorum Gaziantep’li herkes artık durumun farkında…
Şanlıurfa’ya komşu şehiri iyi irdelemek lazım. Çünkü, Şanlıurfa’ da da durum farklı değil. Kültür aşınması had safhada. Suriye’liler kenti, bir Suriye şehri haline getirmiştir. 1960’lı 1970 li yılardaki şehir kültürü yok olmak üzere. Nüfus artışı her şeyi rayından çıkarmaktadır. Gaziantep’e göre yöre kültürlerine daha bağlı olan Urfalıları bekleyen tehlike dış göç ve nüfus artışının şehir kültürünün yok olması ve şekil değiştirmesidir. Bu kültürler geliştirilerek, iyileştirilerek yaşatılmalıdır. Şehirleri yönetenler, sivil toplum kuruluşları, şehrin geleceğini, değerlerini korumak için araştırma, planlama, çalışma yapmalılar. Değişim kaçınılmazdır ancak, değişim var olan güzellikleri yok etmemelidir. Eski Urfa kültürleri korunmalı ve yaşatılmalıdır. Bu kültürler yeni nesillere aktarılmalıdır. Gaziantep’teki olumsuz değişimi yazarak Urfa’yı da bekleyen olumsuz değişimlere dikkat çekmek istedim. Bir başka yazımızda Urfa’daki değişimi de enine boyuna incelemek ve yazmak üzere iyi haftalar diliyorum.