URFANATİK-Balıklıgöl, Göbeklitepe, Karahantepe, Şuayb Antik Kenti gibi birçok tarihi ve doğal güzelliği ile adından söz ettiren Şanlıurfa, kötü görüntüye neden olan çarpık kentleşmeyle de ön plana çıkıyor.
Kentte özellikle Eyyübiye ilçesi, Süleymaniye ve Bağlarbaşı mahallelerinde görülen çarpık kentleşme, şehrin neredeyse tamamına yayılmış durumda.
Şanlıurfa’da çarpık kentleşme sorunu gün geçtikçe büyürken; 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki yıkıcı deprem, kentsel dönüşüm tartışmalarını da beraberinde getirmişti.
Şanlıurfa dahil 11 ilde büyük yıkıma olan depremlerde Şanlıurfa’da da birçok binanın yıkılmasına ve hasar görmesine neden olmuştu. Söz konusu depremlerle birlikte kentte yine tartışma konusu olan çarpık kentleşme, halen gündemi meşgul etmeye devam ediyor.
Konuya ilişkin Urfanatik’e açıklamalarda bulunan Şanlıurfa Şehir Plancıları Odası Başkanı Mehmet Selim Açar, kentteki çarpık kentleşmeye, çarpık kentleşmenin ne zaman, nasıl başladığına ve depremlerden sonra kentte izlenen yapılaşma politikasına değindi.
‘GEÇMİŞİNDEN BAŞLAMAK GEREKİYOR’
Şanlıurfa’daki çarpık yapılaşmanın geçmişinden bahseden Açar, söz konusu durumun 1985 ile 1995 yılları arasında başladığını ifade ederek şunları dile getirdi:
“Şanlıurfa’nın çarpık kentleşmesinin geçmişinden başlamak gerekiyor. Özellikle şehir 85 ile 95 arasında nüfus olarak yaklaşık iki katlı bir büyüme kat ediyor. Bu noktada o zamanki yöneticilerimizden kaynaklanan bir durum var. Şehrin konut tipolojisine uygun bir şekilde gelen insanları yaşatacak bir öngörüye, planlamaya gidilmemiş. Bu noktada özellikle gecekondu bölgelerimiz; Süleymaniye, Devteşti, eski Urfa dediğimiz sur içinin dışındaki saçaklanmalar oluşmuş. Bunlar yapılırken niye düzenli bir planlama dahilinde yapılmamış? Bunlar gelişigüzel yapılaşmalar öngörülerek yapılmış. Bu da şehrin kat düzeninde sıkıntılar ortaya çıkarmış. Bazı yerler 2 katlı gecekondular, bazen Eyyübiye’de 6 katlı yapılara kadar gidebiliyor, Esentepe’de 24 katlı şanlı bir yapılaşma var, Karaköprü’de zaten kat serbestliği var. 4 katlı bir yapının yanında bakıyorsunuz 20 katlı bir yapı çıkmış olabiliyor. Bu şehrin imar planlarındaki genel sıkıntıdan kaynaklanan bir durum. Şehir merkezine baktığınızda 36-37 tane parça parça planın birleşiminden oluşan bir imar planımız var.”
AÇAR: BÜTÜNCÜL EYLEM PLANI BU ŞEHİR İÇİN ELZEMDİR
Açar, kentin bütüncül bir eylem planına ihtiyacı olduğunu söyleyerek şunları kaydetti:
“Şu an ki yönetimimize de tavsiyemiz bu oldu, daha öncekilere de bu olmuştu; Karaköprü’de imar planından ne anlıyorsak, Eyyübiye’de de aynı şeyi anlayacak bir bütüncül eylem planının yapılması bu şehir için elzemdir. Bu bahsettiğimiz kaçak yapılaşmalar olsun, çarpık yapılaşmalar olsun bunların önüne geçme noktasında bu şekilde denetiminin de sağlandığı bir bütüncül imar planı lazım Şanlıurfa’ya. Bu noktada belediyemizin elini taşın altına koyması elzemdir. Bu iş de Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’ne düşmektedir. Biz bunu defalarca telkin ettik. Bunun ana nedeni imar planını ve kaçak yapılaşmaların denetlenmemesi. Bu noktada herkesin bir dahili ve sorumluluğu olduğunu düşünüyorum, özellikle de Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin bütüncül imar planı yapmak ve kaçak yapıları denetlemek noktasında baş aktör olması gerekir.”
‘DEPREMİ FELAKETE ÇEVİREN İNSANIN MÜDAHALESİ OLUYOR’
Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve ‘asrın felaketi’ olarak nitelendirilen iki yıkıcı depremden sonra kentte izlenen yapılaşma politikasına değinen Açar, Şanlıurfa’nın deprem bölgesi olmamasının depremden etkilenmeyeceği anlamına gelmediğini dile getirdi. Açar, depremin bir kriz anı olduğunu belirterek kentte krizin fırsata çevirilemediğine vurgu yaptı. Depremden önce izlenen yapılaşma politikasının depremden sonra da sürdüğünü vurgulayan Açar, şunları kaydetti:
“7 şiddetindeki iki depremin art arda olması çok nadir bir şeydi. Biz İzmir ve Elazığ depremlerinden sonra bizim deprem bölgesi olmadığımız, depremi yaşamayacağımız anlamına gelmediğini söyledik. Deprem master planı denilen bir plan var, daha doğrusu Afet Risk Yönetim Planı diye. Deprem bunun bir parçası. Biz sadece bu şehirde can kayıplarını depremle yaşamadık, bunun akabinde sel felaketi oldu. Deprem kadar can kaybı yaşadık. Bunlar deprem, sel, volkanik faaliyetler, tufan, fırtına dünyanın var oluşundan beri olagelen doğal durumlar ama bunu felakete çeviren insanların müdahalesi oluyor. Zaten bunu da yaşayarak gördük. Demişler ki bir musibet, bin nasihatten iyidir. Biz iki tane büyük musibet yaşadık ama onlarca nasihatimizi daha önce söylediğimiz üzere bir daha söyleyelim. Bu noktada aslında bunlar kriz anıydı ama krizde önemli olan krizi fırsata çevirebilme noktasıdır. Biz krizi fırsata çeviremedik. Bahçelievler hala 50-60 sene önce hangi imar koşullarıyla yapılaşıyorsa şu anda yine aynı şekilde yapılaşıyor. 9 kat yıkıldı, yine 9 kat yapılıyor. Belki şu an ki mevzuatta çekmeler daha net, daha keskin. Onları da imar planı tadilatlarıyla ortadan kaldırıyoruz. Şu anda mesela Atatürk Bulvarı’nda bir garabet ortaya çıkacak. İki taşınmaz var; biri Öncel Apartmanı, diğeri Cevheri Apartmanı. Cevheri Apartmanı şimdi yapılaştığında Öncel Apartmanı’ndan 2 buçuk metre önde yapılaşacak. Siz Atatürk Bulvarı’nda yürürken bütün binalar tek hizayken bu iki binanın biri içeride, biri dışarıda olacak şekilde bir yapılaşma öne çıkacak. Bizim tespit ettiğimiz bu. Bu Haliliye Belediyesi ile Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin birbiriyle uyumsuzluğundan kaynaklanan bir durum. Önceki yönetimin vermiş olduğu bir plan notunun şu anki yönetimin es geçmesinden kaynaklanan bir durum. Biz her iki belediyeye de telkin de bulunduk bunun böyle olmayacağı noktasında ama şu anda ortaya çıktığında kendi eserlerini daha net görecekler. İşin bağlantı noktası yine gidip imar planına dayanıyor, belediyeler arasındaki koordinasyonsuzluğa dayanıyor. Bunu da maalesef semeresini şehrimiz çekiyor. Bahçelievler için çok değişik prestij projeler üretilebilirdi. Belki planlama projelerine konu edilebilirdi. Vatandaşın orada 3 odalık bir taşınmazı yeri geldiğinde belki 1 odayla, 2 odayla daha fazla kazanacağı bir prestij projenin içerisinde yer alsaydı hem vatandaş kazanacaktı hem vatandaş kazanacaktı. Oradaki yoğunluğun da azalması noktasında belki irade gösterecektik ama maalesef şehrimizdeki en büyük eksiklik bu noktada elini taşın altına koyacak üst aklın eksikliğidir. Bu noktada kimse benden bir şey istemiyorsa veya ben niye bunu yapayım da kalkıp benden istenmeyen bir şeyi niçin yaparsınız? Bu şehir için yaparsınız, ortaya bir eser koymak için yaparsınız, gelecekte çocuklarımıza daha yaşanabilir bir şehir bırakmak için yaparsınız. Bu noktada maalesef şehrimizdeki üst aklın noksan olduğunu biz tespit ediyoruz.”
‘DAHA YAŞANABİLİR BİR ŞEHİR BIRAKMAMIZ GEREKİYOR’
Şanlıurfa için bir üst akla ihtiyaç olduğunu dile getiren Açar, açıklamalarını şu sözlerle noktaladı:
“Bu şehrin aslında bütüncül bir imar planına vakit kaybetmeden sahip olması gerekiyor. Bütüncül imar planını bir vatandaş, bir müteahhit Karaköprü’ye gittiğinde farklı bir imar diliyle, Haliliye gittiğinde farklı bir imar diliyle, Eyyübiye’ye gittiğinde Eyyübiye’de imarla ilgili zaten bir şey yok. Her şey kaçak bir şekilde gerçekleşiyor. Bunlara bir an önce dur dememiz gerekiyor. Eyyübiye özelinde konuşalım; ben bir şehir plancısı olarak Eyyübiye’nin 5 sene önceki halini şimdiki haline tercih ederim. Gidişat öyle gösteriyor ki 5 sene sonraki hali için de şu anki halini tercih ederiz. Bu işin kaçak yapılarla sürdürülmesi mümkün değil. Bu noktada Eyyübiye Belediyesi’nin sorumlu olduğu kadar da bu işin denetçiliğini yapan Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin de sorumlu olduğunu düşünüyorum. Bizim, çocuklarımıza daha yaşanabilir bir şehir bırakmamız gerekiyor. Şehirde yaşamak sadece insanların kafasını sokacağı bir konut değildir. Bunun rekreatif alanlarıyla, sosyal alanlarıyla, kültürel alanlarıyla bir kompleks olarak düşünmemiz gerekiyor. Bunu yapamazsak şehirde yaşamanın bir albenisi de kalmıyor. Suçluluk oranlarından tutun, madde bağımlılığından tutun hepsi bu bahsettiğim sosyal, kültürel faaliyetlerin noksanlığından kaynaklanan durumlar olarak ortaya çıkıyor. Bizim geleceğimize daha yaşanabilir bir şehir bırakmamız gerekiyor. Bu noktada da üst akıl ve irade çok önemli. Bizim idarecilerimizden beklediğimiz şey; bu şehrin geleceğine sahip çıkmak.”