Bazı bölgelerde seçimlerin yeniden yapılıp sonuçlanmasıyla, seçimler tamamen sona erdi. Kimileri sevinirken, kimileri de üzüldü. Kimi yerlerde favori adaylar kazanırken, kimi yerlerde sürpriz sonuçlar ortaya çıktı.
Öyle enteresan bir süreç yaşadık ki kimileri kendi partilerinin kazanmasına üzülürken, kimileri de kaybetmesine sevindi, ilginç ama siyasette böyle bir şey değil mi zaten!
Vatandaşlar yüzde seksene yakın bir oranda sandığa giderek, vatandaşlık görevlerini yerine getirdi, “kötünün iyisiydi, şöylesiydi, böylesiydi” derken vatandaş seçimini yaptı. Şimdi sıra seçilmişlerin ne yapacağına geldi?
Demokrasilerde seçmenlerin tercihleri kadar seçilenlerin de yapacağı hizmetler önem taşıyor. Halk tarafından seçilen ve idare makamında olan kimselerin, halkı memnun etmeleri, görevlerini layıkıyla ve hatta fazlasıyla yerine getirmeleri gerekir.
Seçilenler de geldikleri makamı “bir emanet makamı, bir hizmet makamı” olarak kabul etmeli ve ona göre davranmaları beklenir. Seçilmiş kişi, yetkilerini ferdi çıkarlar için kullanırsa, yanlış yola girer, makamı emanet edenlere yani halka değil de başka odaklara hizmet ederse, yanlış yola girer. Bu noktada tek bir doğru yol var, o da amasız, fakatsız, lakinsiz, bir daha seçilme endişesi taşımadan, sürekli kendi vicdanını yoklayarak, sadece ve sadece halka hizmet etmektir. Zafer sarhoşluğuna girmeden, zaman rehavetine düşmeden, makam kibrine kapılmadan, vatandaşlara kulak verip, emirlerine amade olmaktır. İşte tek doğru yol budur.
Seçilen kişilerin önündeki en büyük imtihanlardan biri de liyakatli kimselerin doğru kadrolara yerleştirilmesidir. Seçilmişler, makamlarının ve yetkilerinin gereği olarak, çalışma ekip ve arkadaşlarını da kendileri belirler. Bu, seçilmişlerin en tabii hakkıdır. Vatandaş olarak bize düşen de bu süreci yakından takip etmektir.
Kimler geldi, kimler geçti şu fani dünyadan. Şu an işgal edilen makamlarda, kim bilir kimler ömrünü tüketti? Unutmayalım ki, mahkeme kadıya mülk değildir.