Filistin’de yaşanan olayların görüntülerini seyretmeye bile yüreğimiz dayanamazken, o hazin acıları, gece gündüz, aralıksız ve artan bir şekilde yaşıyorlar. Her gün, her saat ve her dakika.
Sadece bir an bile empati yapmak bizi yoruyor, yüreğimiz şişiyor, bu konu hemen kapansın istiyoruz. Hele birde düşünsenize o çocuklardan birinin bizim çocuğumuz olduğunu.
Geçenlerde bir video seyrettim, TRT Haberin instagram sayfasında. 6 ila 12 yaş arasında küçük çocukların ellerinde yemek kapları vardı. Nereden bakarsanız bakın, çökmüş, bitmiş, yorulmuş çocuklar, ellerindeki yemek kaplarıyla hayata tutunmuşlar.
Küçük küçük kız ve erkek çocukları…
Zalim siyonizm ezmiş, sindirmişti onları, o çaresiz bakışlardan anlaşılıyordu bu. Bütün dünyanın yükü onların sırtlarındaydı sanki.
Öyle değil miydi zaten?
Amerika’dan tut, İngiltere’ye, Almanya’ya, Fransa’ya, İtalya’ya ve daha nice haçlı ordularına kadar, çökmedi mi küçücük Filistin topraklarına. Denizden, karadan ve havadan kuşattılar, dev dev deniz filolarını, özel birliklerini, son teknoloji jetlerini gönderdiler, ordusu bile olmayan Filistin’e.
Bilmeyenler için söyleyeyim, askerî açıdan dünyanın en donanımlı devletleri, on ikiye kırk kilometre karelik bir alana sıkışmış milyonlarca günahsızı öldürmek için kuşatmışlar Filistin topraklarını.
Farkında mısınız, yahudiler ve haçlılar, askeri ve ordusu olmayan Filistin’e saldırırken ne kadar da cesurlar?
Yüzyıllardır en iyi bildikleri şeyi yapıyorlar, şu anda Filistin halkına. Bombalamak, yakmak, yıkmak, işkence etmek, öldürmek ve yok etmek. Her şeyi ve her yeri yok etmek. Tek bildikleri şey bu.
Bu seçkin birlikler ve savaş makinaları her gün durmadan, kuvözdeki, kundaktaki, beşikteki, ana kucağındaki bebekleri öldürüyorlar, küçük kızları ve oğlan çocuklarını öldürüyorlar. Genç kızları ve genç erkekleri, kadınları ve anneleri öldürüyorlar. Dedeleri, neneleri ve teyzeleri öldürüyorlar.
Evlerini başlarına yıkıp, ölmeyenleri de çadırda yaşamaya mahkûm ediyorlar. Sonrada ateş bombalarıyla saldırıp, diri diri yakıyorlar çadırlarda o çaresiz insanları.
Bu nasıl bir zulüm, bu neyin hırsı, bu neyin öfkesi?
O masun ve mazlum çocukları düşündükçe, sormadan duramıyorum kendime;
Senin çocuğun hangisi?
Benimkine sıra gelmeden, biter mi bu savaş?