Tartıcı Çocuğun Düşleri

     Ben tartıcı bir çocuğum;  Güneş bulutları yastık yapıp uykusunun en tatlı yerindeyken, uyanırım elimde okul çantası, her sabah okul yolundayım. Güneş hep benden sonra doğar. Çoğu zaman güneşe minik ellerimi uzatıp sokaklarda selamlıyorum onu.

Abone Ol

     Ben tartıcı bir çocuğum;  Güneş bulutları yastık yapıp uykusunun en tatlı yerindeyken, uyanırım elimde okul çantası, her sabah okul yolundayım. Güneş hep benden sonra doğar. Çoğu zaman güneşe minik ellerimi uzatıp sokaklarda selamlıyorum onu. Yol arkadaşlarım her sabah bu kentin acılarını, yalnızlıklarını, kirini tozunu süpüren, belediye işçilerini selamlar, ilk ben onların günlerini aydınlatırım toz bulutlarının arasında. 

         Ben tartıcı bir çocuğum, amcalar ağabeyler. Umut işçisiyim yani… Yüzlerce yaşıtım gibi hayatım sokaklarda geçer çoğu zaman geceyle gündüzüm karışır ve sırtımda taşırım umutları.

         Umutları, acıları, tartarım. İnsan sarrafıyım. Yani insanları tartarım. Umut işçisiyim amcalar. Çantamda biraz kalem, biraz defter biraz da umut taşırım. Her sabah sınıfları dolduran yarının umudu olan çocuklardan biraz farklı kokarım. Hiç bir parfüm kokusuna benzemez benim kokum. Biraz tebeşir, biraz silgi, birazda, ter kokarım.

         Teneffüslerde okul bahçesinde oyun oynayan arkadaşlarımı yorgun gözlerle izliyorum. En çok “al satarım, bal satarım ustam ölmüş ben satarım’’ Oyununu seviyorum. Gecelerden yorgunum, halsiz dizlerim de unuttu, kaç zamandır oyun oynamadığımı.

         Ben tartıcı bir çocuğum. İnsanları, umutlarımı, yoksulluğumu tartarım.

         Okul dönüşünde başlarım işe. Geceleri yıldızlardan önce dalarım bu kentin taş zeminli sokaklarına. Yıldızlar benden çok sonra bulutları yara yara doğarlar, gökyüzüne. Sokakta her gördüğüm insanı önce gözlerimle tartarım. Kesiyorsa gözüm tüm cesaretimi, toplayıp “tartarız ağabeyler amcalar en hassas tartıyla tartarız.” derim. Bazen tersler beni ağabeyler amcalar. Her sözleri bir bıçak gibi saplanır yüreğime. En çok da kahvede okey oynayanlar kızıyor. Adam okeye dönerken tartarız ağabeyler sesiyle irkilip basıyor fırçayı: ‘’git başımdan ulan. Bizi tartan tartmış sen tartsan ne olacak haydi siktir ol git başımdan’’

         Her azar göz pınarlarıma yansır. Bazen karanlık kuytu bir köşede tartı makineme sarılır ağlarım. Tartı makinesine düşen her gözyaşı damlası tartının ibresini yerinden oynatır. Tüm gücümü topluyorum. Tek umudum yarının öğretmeni olmak. Bu umut gecenin karanlığını aydınlatıp, küçük ve yorgun dizlerime derman veriyor. Düşerim yollara, karanlıkları yara yara.

         Umut tohumlarına alın terimi katarak serpiştiririm bu kentin taş zeminli sokaklarına. Cılız sesimle ürkütmemeye çalışıyorum sokak arkadaşım olan sahipsiz kedileri, köpekleri…

         Bazen bir sarhoşun naraları ürkütür beni. Onlar’’Heyt ulan var mı bana yan bakan?’’ diye bağırırken korkudan yıldızlara bakarım. Üşürüm korkudan sanki zemheriye tutulmuşçasına. Her gece ayrı bir korku büyür içimde ve içimdeki özleme, hedefe ulaşmak için ben yine gecenin karanlığında bağıra bağıra “tartarız ağabeyler, amcalar umutları, acıları sevinçleri tartarız yanı kendimizi yani insanları tartarız ağabeyler.”

         Bazen temiz giyimli bir amca sorar?’ “senin annen baban yok mu, neden sokaklardasın gecenin ilerlemiş saatinde?’’ dilim varmıyor yok… Yok… Yok. Demeye. Dertler, acılar sofra değil ki dökesin sokağa. Varsın onlar veremden ölmüş babamı suçlasınlar. Varsın onlar üç çocuğuna bakmak için, evlere temizliğe gidip, bir sıcak yemek için aş evinin kuyruğunda bekleyen annemi suçlasınlar. Onlar nerden bilsin ki yıllardır, şefkatli bir elin okşamadığı saçlarımın yüreğimde bıraktığı acıyı. Varsın onlar bilmesin elbisesiz, ayakkabısız bayramlar yaşadığımı. Varsın onlar bilmesin içimdeki öğretmen olma arzusunun volkanik karacadağ gibi büyüdüğünü.

         Bazen sokakta görürüm iyi giyimli amcaları. Beni gördüklerinde akıllarına ilk gelen bilmem hangi aileden sorumlu devlet bakanlığının çıkardığı ve benim aklımın ermediği kanunları sayarak teraziyle sokakta çalışmak yasak olduğunu belirterek beni polise vermekle tehdit ediyorlar. Evet, güzel ben de isterim yaşıtlarım gibi geceleri sıcak yatağımda anamın kokusunu içime sindire sindire uyuyayım. Ben de isterim arkadaşlarım okul kantininden bir şey alırken ben de alayım. Olmuyor. Dul annemin çabası elektrik, su faturasına yetmiyor!

         Sokakta çalışmak yasak! Güzel bir kanun. Yasak olmalıdır. Çünkü sokaklar tuzaklar, sapkınlıklar dolu.

         Yasağı hatırlatan amcalar birde ekmek verseler. Öğretmen olma umuduma bir ışıkta onlar yaksa.

         Ve ben de yasak koysam sokaklar. Tartmasam acıları, umutları yarınlara kara bulutlara bakar gibi bakmasam. Hayatı güneşin güzelliği ve aydınlığıyla görsem yani yasaklar yerine umutlar konsa yasalara. Ve tıpkı şarkılarda ki gibi “hayat bayram olsa’’

         Ne dersiniz amcalar bir gün bizim için hayat bayram olur mu?