Bir süredir aşırı iş yoğunluğundan ve çevremdekilerin sağlık sorunlarından dolayı yazılarıma ara vermiştim. Bulduğum ilk fırsatta yeniden kalemi elime aldım.
Neredeyse her güne, toplumda infiale neden olan bir olaya uyanıyoruz. Diyarbakır’ da Narin’ in öldürülmesi. Yeni doğan bebeklere yapılanlar. Çeşitli yöntemlerle intihar edenler. Cinnet sonucu aile katliamları…
Yakın ve uzak tarihimize baktığımızda her dönem olaylar meydana gelmiştir ancak bu dönemde olduğu kadar hiçbir zaman olaylar artmamıştır.
Kendi özünden uzaklaşan, örf ve adetlerinden bihaber, maddiyatı ve maddi çıkarı ön plana alan bir topluma döndük. Sırf para kazanmak için dünyadan bihaber bebeklere türlü tedaviler uyguladıktan sonra ölümlerine neden oldular. Böyle, kolay yoldan ve emek vermeden zengin olmak isteyen bir güruh peydahlandı. Bu kesim para kazanmak için her şeyi mubah sayıyor.
Bir kesimde kendisini olduğundan farklı ve mafyavari gösterme çabasında! Özellikle ergenlik dönemindeki gençler arasında başkasının siyah renkli arabasının önünden fotoğraf paylaşmak moda olmuş. Ortaya özenti kokan, iğreti görüntüler çıkıyor.
Narin’ in neden öldürüldüğünü anlayanınız var mı?
İntiharları salt ekonomiye bağlamak doğru değil ancak adını hiç bilmediğimiz şans oyunlarında mal varlılarını kaybedenlerin sayısı ortada. Kadim şehrimizde dahi örneklerini gördük.
Eskiden gazetelerin üçüncü sayfalarına bakmak istemezdik. Şimdi ise gazetelerin üçüncü sayfaları yerini sosyal medya platformlarına bıraktı. Telefonlarımız kan ve göz yaşı dolu. Kendi stresimizi kendi cebimizde taşıyoruz.
Bir şekilde hepimiz evrildik. Ne Avrupa’ ya olduk, ne Ortadoğu’ ya, ne de kendimize olduk. Basit ve sade bir hayat yaşamak hor görülmeye başlandı. Bu hor görülmenin tabii olarak sonuçlarını hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz. İnsanlar birbirine tepeden bakıyor. Sonu bilinmez bir ihtirasla yarışta gibiyiz. Nereye ve ne için gittiğimizi biz de bilmiyoruz.