Şanlıurfa’da Kırpılmış ve yıkanmış hayvan yünleri ayrıldıktan sonra boyanır. Yarı keçeleşen plakalar haline geldiğinde sıcak su ve sabunla sıkıştırılıp dövülür. Parçalara ayrılır ve motifler çıkarılır. Motifler hasır üzerine serilir. Tekrar dövülür ve yıkanır. İlk yün kumaşları 3. yüzyılda Anadolu’da görülmektedir. 10. yüzyıldan itibaren ise Selçuklular’ın Asya keçesi çıkarılmıştır.
Keçe Milattan önce 3. Yüzyıldan başlamıştır
Keçe M.Ö. 3. yüzyıldan başlayarak, Asya’da yaşayan göçerlerin yaşamında çok önemli bir yer tutuyordu. Asya keçesi 10. Yüzyılda göçerlerle birlikte Anadolu’ya geldi. Ancak, Hititler’de 3-5. yüzyıllarda keçenin varlığını gösteren mezar buluntularına da rastlanıyor.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Saray, ürün standartlarını denetliyor ve ustalara belirlediği yüksek standartlara uygun keçeler sipariş ediyordu. Bu tarihi ata sanatı Şanlıurfa'da Keçeci Pazarı denilen eski çarşıda ve çevresindeki hanlarda sürdürülmektedir.
Keçenin Doğuş Öyküsü
Şanlıurfalı keçeci ustalarından Ömer TAŞÇI bu sanatın mucidinin Ebu Said Libabid (Libabid: Arapça Keçenin çoğuludur) adında bir zat olduğunu ve keçeyi nasıl icat ettiğini şöyle anlatmaktadır. "Ebu Said Libabid bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini yerine getirmişayakla tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin birbirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş. Tepme süresinin az olduğu kanaatine vararak tepmeye devam etmiş. Ancak bir daha açtığında yünlerin kaynaşmadığını yeniden gözlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Saidyine başaramayınca üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam ediyormuş. Keçeyi açtığında gözyaşlarının düştüğü yerlerdeki yünlerin kaynaştığını büyük bir sevinçle fark etmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne su vermek gerektiğini öğrenmiştir."