Albert Einstein’in: “Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir.” sözü ülkemizdeki eğitim sistemini özetler mahiyettedir
Cumhuriyet Dönemi’nden beri bir türlü rayına oturmayan bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. İthal ederek aldığımız eğitim kumaşları dar veya bol gelince kumaşı kesip biçmek yerine; her defasında el, kol ve bacaklarımızı kesip bu ithal eğitim kumaşını bedenimize uydurmaya çalışmışız.
Oluşturmaya çalıştığımız eğitim sistemiyle, ne yazık ki, bireysel yetenekler göz ardı edilmiş, tek tip insan yetiştiren bir eğitim anlayışı benimsenmiştir.
“…Zeki bir millet olduğumuz, bir bacağı diğerinde kısa olan masanın altına, kullanılmış kâğıdı sıkıştırıvermemizden de bellidir, yoğurt kabında hatta tencerede çiçek yetiştirmemizden de görülmektedir. Kaldı ki karpuz kabuğunda gemiler yapan, gemileri de karadan yürüten bir milletin zekâsı tartışılmaz dahi. Öyleyse bizim ülkemizde balıklar ağaçlara mı tırmandırılmaya çalışılmakta? Evet, tam da öyle! Hatta yunusları karada sürünme, maymunları da yüzmelerine göre yargılamaktayız ülkemizde. Yeteneklerine göre sınıflandırmıyoruz öğrencilerimizi, yapabildiklerini göremeyip ulaşılamayacak işler istiyoruz. Böyle olunca köreliyor bıçağın keskin yüzü. İstek kırılıyor, heves kaçıyor, yeteneklere ket vuruluyor!..“[1]
Yeteneklerin göz ardı edildiği eğitim sisteminde, her bireyin aynı düşünmesi ve aynı davranışları sergilemesi için ortamlar oluşturmuşuz. Söz gelimi; her sabah tüm öğrencilerin ip gibi sıraya dizilmesi, tek tip kıyafet tabii olması, her sınıfta benzer sıraların olması ve bu sıraların art arda dizilmesi, dersliklerin biçimsel yapısının ve boya renklerinin aynı olması, müdür odasının genellikle zemin katta olması, rengi beyaza bürünse de yerini kaybetmeyen sınıf tahtası, zekâ çeşitlerini göz ardı eden klasik sınavlar, müdürlerin herkesi aynı kefeye koyan sonu gelmez nutukları vs. tesadüfü olmayan bu uygulamalar bizi biz yapan farklılıklarımızı ortadan kaldırıp tek tip insan olmaya zorlayan ve farkına bile varmadığımız nedenlerdir.
Peki, ya netice? İlköğretim ve ortaöğretim sürecinde kabiliyetleri/yetenekleri göz ardı edilen veya keşfedilmeyen öğrencilerimiz, hedef belirlemeden sınavlarda aldıkları puanlara göre bölümlere yerleşiyor, yerleştikleri bölümler de kabiliyetleri ölçüsünde olmadığı için, hayattaki beklentiler ne yazık ki gerçekleşmiyor. Nihayetinde; öğrenilmiş çaresizlik, kaygı, stres, başaramama korkusu, , kendini küçük görme, güven eksikliği; kaçan hevesler, sönen hayaller, ümitsizlik… Meyveleri ise, körelen ve yok olan kabiliyetler/yetenekler ve kocaman bir eğitimli işsiz ordusu…
[1] İzgören, Ahmet Şerif, Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır, Elma Yayınevi, Ankara,2013