İLKOKUL günlerinde “Belirli Günler ve Haftalar” adı altında “Çocuk Esirgeme, Kızılay, Yeşilay, Kitap, Verem” haftası… gibi özel günler kutlanırdı.
İLKOKUL günlerinde “Belirli Günler ve Haftalar” adı altında “Çocuk Esirgeme, Kızılay, Yeşilay, Kitap, Verem” haftası… gibi özel günler kutlanırdı. Bunlardan “Yerli Malı Haftası” heyecanla 12-18 Aralık tarihleri arasında, özenle kutlanırdı. Yerli malı ürün ve üretim, öğretmen rehberliğinde şiir, skeç, bilgiler derslikte olduğu kadar; sınıflara giriş zilinin çaldığı müşterek okul bahçesinde bilgi teatisi yapılırdı. “Türk Malı” sözcüğünün altı kalın çizgiyle çizilirdi.
ÇOĞUMUZUN kartondan meyve figürlerini içeren logolar göğsümüzde olurdu. Sınıf içinde, sınıf arkadaşlarının evlerinden getirdiği meyve, börek, tatlı çeşitleri “açık büfe” şeklinde sunulur, diğer sınıf öğretmenleri ve başöğretmen dershanemize davet edilirdi. Yerli Malının önemi “Tutum” ile birleşirdi. Ülkemizde üretilen, yetiştirilen ürün ve malların tüketimini artırma yönüne gidilirdi. Skeçlerin ve şiirlerin öznesinde, özel mesajlar olurdu. İlkokul günlerinde, çocukların belleklerine tutum ve tasarruf bilinci yerleştirilirdi.
YERLİ Malı Haftası, özellikle I. Dünya Savaşı sonrasında oluşan ekonomik darboğazın ardından “Yabancı Ülkelere” para akışını önü kesilmek, toplumun tutum bilincinin oluşması hedef edildi. Mustafa Kemal Atatürk 1923 yılında “İzmir İktisât Kongresi” toplantısında, tutum bilincine değinmesi ve Yerli Malları’na önem verilmesi, Başbakan İsmet İnönü’nün 12 Aralık 1929 tarihinde TBMM’de yaptığı bir konuşmada, yerli malı ve tutumlu olma konumu çeşitli açılardan bakılarak anlatıldı. 1946 yılından itibaren “Yerli Malı, Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak isim değişikliğine gidildi. Halkın yerli üretime ve özellikle “Sümerbank Malları” kullanma yönü güçlendi.
BUGÜN öyle mi?... Bir yabancı giysi hayranlığı önlere çıktı. Logosu göğüs bölgesine işlenen tişört, gömlek, bluz hayranlığı yerli mali giysileri sildi. AVM’lerde dahi, yerli olmayan yiyecekler, giyecekler, ismi telaffuz edilemeyecek o kadar çok çeşit var ki…
KIZ ve erkek isimleri dahi Ahmet, Mehmet, Ali, Ayşe, Fatma, Emine… gibi isimler yerini “Melis, Aleyna, Lilya, Viktor, Mery, Anjelik” benzeri adlara bıraktı. Komşular veya aile üyeleri birbirlerine “Hayırlı Günler, Günaydın” demenin yerini dahi “Bonjur” ile yer değişti.
SPOR aktivitesinde yerli sporcuların yerini yabancılar aldı. Bunun örneği üç büyükler dediğimiz Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray… hatta TFF 1.Ligi’ne kadar uzanan yabancı futbolcular çoğunlukta. Burada dahi “yerli” yerini “yabancıya” bıraktı…
BU arada özellikle yerli malı ürünlerin gerilerde kaldığı, hatta üretilmediği yaşamın içine “Avokado, Kivi, Ananas, Çikita, Brokoli…” Türkiye’de önceleri olsa da sonradan hayatımıza girdi.
İLKOKUL Öğretmenimiz “Silifke çileği, hayran eder göreni, kokusuyla yetinme, sen de tat bu lezzeti” derdi. Veya “Amasya’nın elması sanki irmik helvası!..” Yine; “Muz Çikitaya aldanma, Anamur’dan şaşma. Yerli muz en güzeli. Mutlu eder herkesi…” gibi skeçlerle “Yerli Malı Yurdun Malı. Herkes onu kullanmalı” söz dizesi, dersliğin en belirgin yerine, büyük harflerle yazılı olur, dikkatimizi çekerdi.
ŞİMDİ mi; kadın veya erkeklerin üzerindeki yabancı giysiye bakıldığında, karşımızda ki “Türkçe bilmez” demekte… Kıssadan Hisse; YERLİ MALI KALDI MI?.. Neyse ki “isotun” yabancı üretim ve rakibi yok!...