Babalarının ev, arazi paylaşımını beğenmeyen iki kardeş; orası senin burası benim derken büyük bir kavgaya tutuşmuşlardı.
Babalarının ev, arazi paylaşımını beğenmeyen iki kardeş; orası senin burası benim derken büyük bir kavgaya tutuşmuşlardı. Öyle ki birbirlerini ölümle tehdit etmeye başlamışlardı. Oğularının bu sözlerini duyan baba kahkahayla gülmeye başladı. Her iki kardeş de babalarını gülerken görünce kavgayı unutup babalarına kahkahalarının sebebini sordular.
Baba dedi ki: "Bu küçük toprak parçası için çok mücadele ediyor birbirinizi öldürmeye kalkışıyorsunuz. Bırakın bu tartışmayı ve benimle gelin; size daha değerli bir hazine göstereceğim!"
Baba ve iki oğlu birlikte evden ayrıldılar. Baba dedi ki: "Bakın, yolculuk sırasında da kavga ederseniz sizi o hazineye götürmem ve yolun ortasından bırakıp dönerim!"
Her iki oğul da kavga etmeyeceklerine dair babalarına söz verdiler ve hazineyi görmek için yolculuğa çıktılar.
Köye gitmek için otobüse bindiler ama babaları iki koltuk aldı oysa üç kişiydiler. Yol boyunca sırayla oturarak on saatlik yolu tamamlayıp nihayet köye geldiler.
Baba iki oğluyla birlikte çok büyük bir köşkün önünde durup bir süre üzgün gözlerle baktıktan sonra kapısını açıp içeri girdi, arkasında duran oğullarına da "Korkmayın, gelin!" diye seslendi. Köşk, her bir yanı harabe olmuş terk edilmiş bir durumdaydı. Baba, güvercinlerin köşkte yuva yaptıklarını görünce olduğu yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
İki oğul da sordu: "Ne oldu baba neden ağlıyorsun?"
Yaşlı baba öyle ağlıyordu ki oğulları uzun bir süre onun sakinleşmesini beklediler. Nihayet biraz sakinleşen baba başını kaldırıp oğullarına, "Bu eve dikkatli bakın." dedi, "Sizler burayı hatırlayamazsınız çünkü biz buradan taşındığımızda siz henüz doğmamıştınız. Ben bu köşk için kardeşimle çok büyük bir kavga ettim ve kavgayı ben kazandım. Köşkü ben aldım ama o kardeşimi sonsuza dek kaybettim, çünkü uzak bir ülkeye gitti ve bir daha da dönmedi. Sonra zaman değişti ve bir gün biz de bu köşkü terk etmek zorunda kaldık! Şimdi sen söyle oğlum, oturarak geldiğimiz otobüsün koltuğunu alabilir miyiz? Alsak bile, o koltuk sonsuza kadar bizim olabilir mi? O koltuğa bizden başka kimsenin oturmaması mümkün mü..."
İki oğul birden "Bu nasıl mümkün olur baba. Otobüs yolcu almaya ve o koltukta oturan kişiler de sürekli değişmeye devam ediyor.
Önceden başkası oturuyordu, bugün başkası oturuyor olmalı ve yarın başkası oturacak. Ve hal böyle olunca da koltuk nasıl bizim olarak kalacak?"
Baba yine güldü ve sonra dedi ki: "Bak işte size anlatmak istediğim şey tam da buydu. Şimdi senin olanın, senden önce sahibi başkaydı, senden kısa bir süre sonra da başkası olacak. Aklından bir şeyi hiç çıkarma evlat, bu dünya devir daim dünyası onun için kısa süreli bir zenginlik için değerli ilişkileri feda etme, eğer iyi düşünürsen bir gün saraylarda bile güvercinlerin yuva yaptığını anlarsın tıpkı bizim köşk gibi. Evet oğlum şunu unutma! Hayat bir otobüs yolculuğudur. Otobüsün koltuğu nasıl ki senin değilse, dünya malı da ebediyen senin olarak kalmaz bunun için değerli ilişkileri feda etme!"
Her iki oğul da babalarının ne demek istediğini anlamıştı, babalarının ellerini öpüp özür dilediler!
Eğitim, sahip olduğumuz tüm servettir. Diğer servetler ise sadece kısa süreliğine bizimdir.
Yolcusu da hancısı da her an değişebilir.
İlişkiler çok değerlidir, dünya malı adına hiçbir değerli ilişkiyi kaybetmeyin!