Etrafımız kalabalık da olsa, dünyada genellikle yalnız bir yaşam sürdürürüz.

 Etrafımız kalabalık da olsa, dünyada genellikle yalnız bir yaşam sürdürürüz. Yalnızlıklarla dolu yaşamımızda huzurun ilk şartı, vicdan rahatlığıdır. Vicdanımız rahatsa, hem huzurluyuz, hem de iyi bir insan olabilme yolundayız demektir. Vicdanımızı  dinlersek, iyilik yolunda bize doğruyu gösterebilir. Vicdansız diye tabir edilen insanları da unutmamak gerekir. Onlar, vicdanları ile kişilikleri arasına ket vurmuş olup, iyi insan olma yolunda geridedirler. Yine de kendilerinin iyi olduklarını düşünürler.

   Yeni doğduğumuzda, hepimiz iyi ve masum kişilikler olarak hayata sarılmaktayız. Yaşam şartları ve genlerimiz bizleri olumlu veya olumsuz olarak şekillendirmekte…

   En güvende olduğumuzu sandığımız yer;  ailemiz bile, her zaman güllük gülistanlık değildir. Orada da olumsuzluklar ve çatışmalar bulunmakta. Eşimizden, kardeşimizden, babamızdan veya annemizden zaman zaman hiç umulmadık hareketler veya ihanetler görebilmekteyiz. Şunu da unutmayalım ki, ilk büyük kötülük, kardeşin kardeşi yani Kabil’in Habil’i  öldürmesiyle başlar. Yani dünya çok güvenli bir yer değildir.

   Allah korkusu, bizleri ‘kötülük yapma’ konusunda frenler. Bazı insanlar için ise bunu kendi erdemleri sağlamakta. Saygı ve sevgi mefhumları, iyiliğe yönelmeyi  arttırıcı  etki taşıyıp birleştiricidirler. Bu kavramlar sayesinde toplum yapısı daha bir sağlam olmakta.

   İnsanlar, sürekli iyi veya sürekli kötü olacak diye bir kaide bulunmamakta. “Eski dost, düşman olmaz.” Söylemine de katılmamaktayım. Mevlana’nın dediği gibi; “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bugün hayat veren su, yarın seni boğabilir.” Ademoğlu herkese aynı şekilde de davranmaz. İnsanlar, bazılarına iyi özelliklerini gösterirken, diğerlerine kötü taraflarını  gösterebilirler.

İNSANLAR YALNIZCA İKİYE AYRILABİLİR;

   Kötülük, yalnızca fiili veya maddi olarak uğradığımız saldırılar değildir. Bir kimsenin fikirlerine, kişiliğine ve aklına saygı duymamak, bunu belli etmek, o kişi ile onun yaşam tarzına yapılan büyük bir kötülüktür. Bu davranış biçimi de zalimliğin bir türüdür.

      Albert Einstein; “ Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir. “ diyerek kötülüklerin yeterince etkisizleştirilmediğini söylemek istemiş. Gerçekten de iyilerin yeterli miktarda çabası olsa, çok daha yaşanabilir bir dünyaya sahip olmamız, işten bile değil.

   İnsanların iyi veya kötü olmaları,  dinlerinden kaynaklanmamakta. Nasıl, mükemmel  bir dinden, çok kötü insanlar çıkabiliyorsa, vasat bir dinden de  iyi insanlar türeyebilir. Aynı zamanda,  iyi ve kötü insan kavramları, ülkelere veya ırklara  göre şekillenmez.

   Bu arada, kötülük yapmaktan zevk alan sadist insanlar mevcuttur. Bunun yanı sıra kendisine yapılan kötülüklerden zevk alan mazoşist insanlar da vardır. Her iki davranış biçimi de  sapkınlığın birer türüdür.

   İnsanlar, iç dünyalarında tutarlı, olumlu ve mutlu iseler, dış etmenler onları fazla etkilememeli. Sağlam ve yıkılmaz bir yaşam sürdürüp; sonucunda ise iyi insan olabilmeliler. Bu şekilde, kötü bir insan olmaya gerek duymadan yaşamalılar. İyi insan olabilmek biraz da yaşamın getirisine bağlıdır. Bazen insan, hiç ummadığı kadar iyi, bazen ise umulmadık ölçüde kötü bir insan olabilir. Bu,  zamana göre de değişim gösterebilir.