Bazen sadece beklersin ve nasıl olacak  diye düşünürsün.

Sonra mutsuzluk kaplar her tarafını

Sadece susarsın!

Çünkü hep içine attıkların karşına çıkar. Ve sen sadece seyredersin yaşamak isteyip de  hiç yaşayamadıklarını.

Oysa hayat çok da acımasız değildi. Onu zorlaştıran biz insanlardık. Çünkü başkaları bizi bize anlatıyordu. Bu yüzden kendimizi tanıyamaz hale geldik.

Halbuki herkes kendi aynasına baksaydı kaybolanları arıyor olmazdık bugün.

Çünkü insanlık için tercümana gerek duymadığımız bir dünyada yaşıyorduk.

Ve olanla, olması gereken arasındaki farkı kavramadığımız için hep boşlukta kaldık.

Oysa saat saat tükeniyoruz. Gün gün ömrümüzden çalıyor zaman denen hırsız.

Dünya evinde misafiriz biz. Durmayan zamanın geçicileriyiz.

Yolculuğumuz gelip geçici. Ben gibi, sen gibi, herkes gibi.

Öyleyse biz !

Öyle davranalım ki, irademiz kendini bir kanun koyucu gibi hissetsin.

Öyle davranalım ki, bu davranış yanında insanlığı bir araç değil bir amaç olarak görelim.

Öyle davranalım ki, irademizin bir kanun gibi genel geçerliliği olsun.

Aslında yarayı içinde taşıyanın nefes alması zahmetli olur. Ama kimin umurunda. Esas düşünce bizden olmayana ters açıdan hayranlık duyuyorsa toplum.  Bizim yaptığımız eleştiriler düşünce israfından başka bir şey değil. Tam da bu yüzden eller aya biz yaya değil miyiz.

Sonuç olarak sadece iki kelimelik bir öğüt verme hakkım olsa;

“Doğruları söyleyin” derdim.

İki kelime daha hakkım olsa;

“Her zaman’ı da”eklerdim.