Dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki gördü, hayrete düştü .”Nasıl yaşar bu hayvan, ne yer ne içer?” diyerek Allah’ın lütfuna hayran oldu.
Dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki gördü, hayrete düştü .”Nasıl yaşar bu hayvan, ne yer ne içer?” diyerek Allah’ın lütfuna hayran oldu.
Derken bir aslan çıkageldi. Ağzında bir çakal taşıyordu. Aslan, avının bir kısmını yedi, doyunca da artanını bırakıp gitti. Tilki artığa doğru sürünerek yaklaştı ve afiyetle yiyip karnını doyurdu. Tilkinin yiyeceğinin ayağına geldiğini gören derviş, kendi kendine: “Bir tilkini rızkını ayağına gönderen Allah, benimkini neden göndermesin?” diyerek çalışmasına gerek olmadığını, bir köşeye çekilip oturabileceğini düşündü ve ekledi: “Allah nasip etmezse, aslan bile gücüne güvenerek yiyecek bulamaz.” Düşündüğü gibi de yaptı. “Rızkım Allah’ın görünmeyen hazinesinden gelir, gayret etmem gerekmiyor.” diyerek beklemeye başladı. Bekledi, bekledi… Fakat ne gelen var, ne giden… Günler geçip gitti. Derviş zayıfladı, eridi bir deri, bir kemik kaldı. Güçsüz ve bitkin bir haldeyken bulunduğu mescidin mihrabından bir ses duydu: “Ey tembel adam, kendini ayaksız bir tilkiye benzeterek neden miskin miskin oturuyorsun? Kalk, yırtıcı aslan ol. Başkasının artığına göz dikmeyi bırak. Sana yakışan artık yemek değil, artık bırakmaktır. Gücüyle aslan gibi olan başkasından yiyecek bekler mi? Haydi kalk, kollarını sıva. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye, hem de muhtaçlara yedir.” Ey genç insan! Yaşlıya yoksula yardım elini uzat. “Elimi tutun.” diyerek başkasına el uzatma. Allah, başkasının mutluluğu için çalışanın yardımcısıdır. Çalışmayan insanın kafasında beyin yoktur. Onların başları kuru bir deriden ibarettir.
Mesnevi'den hikayeler
Allah rizika kefil fakat kulun imanına kefil değildir