Sevgili okuyucularım, bundan böyle Şanlıurfa'ya marka edilen gelenek ve göreneklerle sizlerle birlikte olacağı. Şanlıurfa'nın atçılıkla ilgili a'dan Z'ye ne varsa sizlerle paylaşacağım. Atçılık denince ilk akla gelen...
Sevgili okuyucularım, bundan böyle Şanlıurfa’ya marka edilen gelenek ve göreneklerle sizlerle birlikte olacağı. Şanlıurfa’nın atçılıkla ilgili a’dan Z’ye ne varsa sizlerle paylaşacağım. Atçılık denince ilk akla gelen il Şanlıurfa’dır.
İnsanlara yakınlığı, vefası ve dostluğu ile bilinen atlar M.Ö.4000 yıllarında Ortaasya’da Türkler tarafından evcilleştirilmiştir.
İnsanlara yakınlığı, vefası ve dostluğu ile bilinen atlar M.Ö.4000 yıllarında Ortaasya’da Türkler tarafından evcilleştirilmiştir. Göçlerle, askeri hareketlerle bütün dünyaya dağılan bu hayvanlara Türklerden sonra Araplar, İngilizler ve bir kısım Avrupa de
Şanlıurfa'da Atçılık
İnsanlara yakınlığı, vefası ve dostluğu ile bilinen atlar M.Ö.4000 yıllarında Ortaasya’da Türkler tarafından evcilleştirilmiştir. Göçlerle, askeri hareketlerle bütün dünyaya dağılan bu hayvanlara Türklerden sonra Araplar, İngilizler ve bir kısım Avrupa devletlerince önem verilmiş, çalışmalar sonucunda çeşitli sıfatlardan, çok gelişmiş soylu atlar elde edilmiştir.
Bugün dünyada safkan Arap atları ile safkan İngiliz atları revaçtadır. İngiliz atları uzun yıllar içerisinde (700 yıl) Türk, Arap, Acem atlarıyla aşımlanarak elde edilmiş hayvanlardır. Fazla sıkıntıya gelemezler. Çok sür’atlidirler, yalnız kısa mesafelerde başarılı olurlar. Uzun mesafelerde fazla dayanıklı değillerdir. Arap atları ise aksine başlangıçta o kadar sür’atli olmamakla beraber sonradan hız kazanırlar. Uzun mesafelerin, savaşların, çilelerin, zahmetlerin atıdırlar. Açlığa, susuzluğa, yorgunluğa ve her türlü tabiat şartlarına dayanıklıdırlar.
Ortadoğu’da hâkim olan ırk Arap atlarıdır. Bugün Türkiye’de 3000 baş safkan Arap atı olduğu hesap edilmektedir. Bunun ’si, yani 1500 kadarı Şanlıurfa’da mevcut olup 400 başı damızlık kısraktır. Genel olarak Urfa’daki at sayısı 20 bin civarındadır.
Dünyanın en asil Arap atlarının yetiştiği yörelerden birisi Şanlıurfa’dır. Sahip olsun, olmasın Urfalılar atı uğur sayarlar. Bu işi bilenler; “Eğer at beslemeğe gücün yetmiyorsa, komşunun duvarından bir delik aç, hiç olmazsa evine at’ın soluğu girsin” derler. O ev ve çevresindeki 7 evin bundan nasiplendiğine inanılır. Gülen, ağlayan, söz ve halden anlayan atlar yetişmiştir Urfa’da.. Koşuda geride kaldığı için sahibini memnun edemeyen atın uzun süre yem yemediği, hatta öldüğü görülmüş olaylardandır.
Türkiye atçılığında Şanlıurfa’nın ayrı bir yeri vardır. Osmanlı devrinde bu durum bariz şekilde görüldüğü gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarında da (1924-1928) devam etmiş, Devlet hara’ları için Urfa’dan halk yetiştirmesi aygır ve kısraklar alınmıştır. At yetiştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla 1947 yılından beri Urfa ile birlikte bütün Doğu Anadolu’ya hizmet veren bir Atçılık Islah Kurumu kurulmuştur.
Arap atının morfolojik ve fizyolojik özellikleri kendisini hemen diğer hemcinslerinden ayırır. İyi bir Arap atında herşeyden evvel göze çarpan özellik mükemmel bir harmoni ve tenasüple birlikte azami haddini bulan asalettir. Bedenin muhtelif kısımları arasında gördüğümüz uygunluk ve ahenk itibariyle Arap atına erişen başka bir hayvan yoktur. 1838 yılında Urfa’yı ziyaret eden Alman Mareşalı Helmut von Moltke buradaki Arap atlarına hayran kalmış, seyrettiği bir cirit oyunundan son derece etkilenmiştir.
Urfa yetiştirmelerinden yağız aygır Şüveyme 1900 yılında Paris’te açılan uluslararası bir sergide Dünya Birincisi seçilmiştir. Malatya Sultansuyu Harası menşeli al kısrak Seklâve ise ikinci olmuştur. Bugün de böyle bir yarışma olsa Şanlıurfa Arap atlarının efsanevi güzelliği ortaya çıkacaktır. Halen, Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği’ne kayıtlı Şanlıurfalı üye sayısı 300 kadardır. Herşeye rağmen Urfa’da at sevgisi eksilmemiştir. Yarışlar da zevkle takip edilmektedir.
Türkiye’de resmi at yarışları yapılan 6 ilden birisi Şanlıurfa’dır. 750 dönümlük arazi üzerine kurulu Şanlıurfa Hipodrumu korusu ile ilgili her türlü gelişmeğe müsait bir konumdadır.
Urfalının atlarla hiçbir zaman eksilmeyen, kaybolmayan bir gönül bağı vardır. Bu bakımdan onlar; Küheylânlar, Hamdaneler, Seklâveler.... Resimleri, isimleri, cisimleri ve hikâyeleriyle bu topraklarda yaşamağa devam edeceklerdir.