Şanlıurfa yıllarca Karakoyun Dersi ile çile çekti. Şehrin ortasından geçen Karakoyun aslında tarih boyu Urfa'yı sel felaketine uğramaktan koruyan bir işleve sahipti. Sel sularını toplayıp, Urfa'nın dışına atardı....
Şanlıurfa yıllarca Karakoyun Dersi ile çile çekti. Şehrin ortasından geçen Karakoyun aslında tarih boyu Urfa'yı sel felaketine uğramaktan koruyan bir işleve sahipti. Sel sularını toplayıp, Urfa'nın dışına atardı. Şehir büyüyüp, yerleşim yerleri fazlalaşıp ve bu yerleşim yerlerinin önemli bir bölümünün kanalizasyonları bağlanarak, Karakoyun Deresi doğal bir kanalizasyon işlevi görmeye başladığında da şehrin çilesi başlamış oldu. Bu çile 1980'lerin sonuna kadar devam etti.
Şimdi Karakoyun deresi belki bir çile olmaktan çıktı ancak ıslah edilmeyen küçük başka dereler insanlarımıza çile çektirmeye devam ediyor. Bunlardan birisi de binlerce öğrencinin öğrenim gördüğü Harran Üniversitesi Eyyübiye Kampüsünün ortasında geçen dere. Kokusuyla, ürettiği sinek ve sivrisinek ile öğrencilere ve bölge insanına çile çektiriyor.
Aslında bu dereler Şanlıurfa için bir hayat kaynağı olabilir. Hatta Şanlıurfa'nın yaz sıcaklarında kavrulmasını belli bir oranda engelleye de bilir. Şanlıurfa kavurucu sıcaklarda her yaz Türkiye rekorunun sahibi. . Her yıl en yüksek sıcaklık Şanlıurfa’da yaşanıyor... Çünkü; ilimizin güney tarafı alabildiğine çöl ikliminin yaşandığı kupkuru ova, kuzey tarafı ise çıplak ve kaya ağırlıklı dağlık bölge... Yeşile hasret bu şehir. Yeşile hasret olmasının temelinde suya olan hasreti yatıyor. 70'li yıllara kadar su hasreti bir gerçekliğe dayanıyordu. Gerçekten “Susuz Urfa” idi. Ancak 80'li yıllardan itibaren su hasreti bir basiretsizliğin, gözünün önünü görememenin ortaya çıkardığı bir olgu...Çünkü; 80'li yıllardan itibaren Fırat yön değiştirdi. Atatürj barajı ile Türkiye’nin üçüncü büyük gölü yanı başımızda oluşurken, tünellerle Fırat Nehri, Şanlıurfa’nın ortasından geçip Harran, Viranşehir, Mardin ovalarına doğru akmaya başladı...Bugün kentin içme suyunun neredeyse tamamı Fırat’tan karşılanmakta..Ve bir nehir büyüklüğünde. en yüksek debiye sahip bir akarsuyun debisine eş değer şiddette yanı başımızdan akıp giden kanal içindeki Fırat’ın suyu... Ama bu şehir buna rağmen kavurucu yaz sıcaklarında asfalt yolların, taş kaldırımların yansıyan ısısıyla kavruluyor...Bulvarlardaki refüjler, caddelerde sadece ismi ağaç olan sözüm ona bitkiler halen yılar öncesinin ilkel metodu olan tankerlerle sulanıyor.
Bakınız hiç gerekli olmadığı halde Diyarbakır yolu Abide’den Otogar kavşağına kadar parçalanıp dalgeçlerle donatıldı. Gerekli değildi ama oldu... Emniyet Caddesi ve Necip Fazıl Kısakürek caddeleri bölgelerinde hiç de yabana atılmayacak göbekler oluştu. Bu göbekler anlamsız, kuru hiçbirşey ifade etmeyen bir peyzaj düzenlemesi ile karşımızda duruyor. Şehrin can damarı diyebilecegimiz Abideden Topçumeydanı’na kadar olan bulvar yine çok şakil bir su düzeneği ile donatılmış.
Sözkonusu göbeklerde, Şehri bölümlere ayıran irili ufaklı derelerde, Abide parkı içinde ve Atatürk Bulvarı boyunca yer alan refüjde sıcaktan kavrulan insanların su özlemine son verecek estetik su fiskiyeleri, süs havuzları yapılamaz mı? Renkli ışık sistemi ile özellikle geceleri bu şehrin insanlarına bu bölgelerde su ve ışık görseli sunulamaz mı? Sumeydanı’nda, Haşimiye’de, Yunus Emre Caddesi’nde , Kanal boyunda pek çok cadde ve meydanlarda insanların en azından gözlerine hitap ederek sıcaklığın kavuruculuğu azaltılamaz mı?
Şanlıurfa sadece bu dönemsel süreçte ülkenin en sıcak kenti değil. Her yıl Temmuz ve Ağustos aylarında kavrulan bir kent. Buna rağmen Büyükşehir ve ilçe belediyeleri halen kaldırım ve refüjlerdeki ağaçları tankerlerle suluyor. Oysa bunlar sürekli yağmur halinde çiseleyen suyla sulansa bu şehrin kavurucu sıcaklığı bir nebze olsun azalmaz mı?. Ve bu şehrin insanının bir nebze de olsa suya olan hasreti dindirilmiş olmaz mı? Daha da önemlisi bu sayede mikrop saçan, pis kokan ve sürekli sinek üreten dereler bu vesileyle ıslah edilmiş olmaz mı?
Ancak bunu yapabilmek için gerçekten belediyeci olmak, ufuk sahibi olmak, üretken olmak gerekir. Sadece şirin görünme, topluma ve belli merkezlere mesaj verme anlayışı hakim olduğu taktirde bu tür projeleri bu şehrin insanının görmesi hayalden ibaret olur. Bilboardlarda Belediye Başkanlarımız, bir yerlere mesaj vermenin yarışı içersindeler ne yazık ki..Yerel yönetimlerimiz büyük paralar harcıyor harcamasına da, harcadıkları para bu şehrin insanının hayatını kolaylaştırmaya, temel ihtiyaçlarını karşılamaya pek yansımıyor...Bu şehrin insanlarını tozdan ve kavurucu yaz sıcaklarında, daha da önemlisi mikrop yuvalarından kurtarmıyor...Ve neredeyse yüzyıllara uzanan susuz kent imajından şehri çıkarıp, halkın su özlemini gideremiyor.