ABD’ de 2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre İsviçre, yaşanabilecek en iyi ülkelerin başında yer alıyormuş.

  ABD’ de 2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre İsviçre, yaşanabilecek en iyi ülkelerin başında yer alıyormuş. Türkiye bu sıralamada 35. olarak kendine yer bulabilmiş. İsviçre’ nin, Türkiye kadar önemli bir jeopolitik konuma sahip olduğunu düşünmüyorum. Ancak izlediği politikalar, onu önemli bir ülke haline getirmiş. Yine bu araştırmaya göre, Türkiye kültürel miras kriterinde de 5. sırada imiş. Ben bunu, ‘geçmişte iyi seviyede olan yaşanabilirliğimizi kaybetmemiz’ olarak değerlendirmekteyim. Ancak ve ancak  geçmişte ileri seviyede olan medeniyetler, kalıcı kültürel  eserler bırakmazlar mı? 

   İnsanlar, batı ülkelerinin şehir ve yaşamlarına gıpta ile bakmaktalar. Yalnız bu durum aniden ortaya çıkmamış. Özellikle ABD’ de, plan olmadan hiçbir iş yapılmamakta. Batı ülkelerinin şimdiki durumlarına, yaklaşık yüzyıllık planlama ve çalışmalarla  geldikleri aşikar.

   Gelişmiş ülkelerin, ileri seviyede olmalarının temel nedeni eğitimlerinin üstünlüğü gibi görünüyor. Eğitim, insanların zeka seviyesini de olumlu bir şekilde etkilemekte. Örneğin bu ülkelerde aileler, çocuklarını daha küçük yaştan itibaren yalana karşı eğitmekte; onları dürüst birer insan olarak yetiştirmeye gayret  etmekteler. Oralarda bu gibi değerlerin yaygın olması da gelişme unsurlarından sadece biri.Yalnız bu nedenlerden dolayı bile, geleceğe bizden daha hazır gözükmekteler.

   Gelişmiş ülkeler, bir çok alanda diğer ülkelerden çok daha ilerideler. Bu alanların  başında, ekonomi-teknoloji-sanat- spor, gelmekte. Tabi bu alanların gelişmişliği de refah seviyelerini etkilemekte.

   Maalesef, bu ülkelerin refah seviyesinin fazlalığı sömürgecilikleri ile de ilişkili. Sömürgecilikten  kazandıklarını, planlarını uygulamak ve kalkınmak için harcamışlar. Sömürgeci bir yapıya sahip olmasalar, o kadar gelişmiş olurlar mıydı? Belirsiz! Yani, gelişmişliklerinden sanki kötü kokular da gelmekte. Ve bahsettiğimiz ülkelerde, insanlar arası ilişkiler zedelenmiş durumda. İnsanların arasında kopuk bir etkileşim mevcut.  Bence, gelişmiş bir ülke olmasına rağmen bu olumsuzluktan, Japonya’ yı  v.b ayırmak lazım. Çünkü bu ve bunun gibi ülkeler gelenekselliklerini korumakta.

 

EMEKSİZ YEMEK OLMAZ !

   Gelişmesini tamamlayamamış ülkelere gelince; Sağlam alt yapı oluşturmadan atılan gelişme adımları, çarpık gelişmeyi ortaya çıkarmakta. Bu şekilde ülkeler, zengin ama eğitimsiz insanlarla dolmakta. Adımlar, beklenen sonuçları vermemekte. Gelişme, kağıt üzerinde kalmakta, istenilen refah seviyesine bir türlü ulaşılamamakta. Kişi başına düşen gelir seviyesi artsa da bu, ülke vatandaşlarına yansıtılamamakta.

   Arap ülkelerini değerlendirecek olursak; Arap ülkelerinin bazıları  refah düzeyi olarak iyi durumdalar. Bunlar, gelişmelerini para sayesinde sağlamaktalar. Fazla emek harcamamaktalar. Eğitim konusunda oldukça yetersizler. Çoğunlukla yeni ürünler ortaya koyamamaktalar. Sadece paranın getirdiği nimetlerden faydalanmayı  bilmekteler. Onlar da çarpık kalkınmadan nasiplenmiş durumdalar.

   Yaklaşık bir asırdır, gelişmiş ülkelerin seviyelerine çıkma peşindeyiz. Peki ne kadar başarılı olduk?  Türkiye olarak, tarihin önceki dönemlerinde yakaladığımız gelişmişliği aramaktayız. O ortamı tekrar oluşturabilmek pek te kolay olmasa gerek. Geçmişte ve şimdi, bizi kültürel anlamda bozmuş bir takım etmenler de yok değil.

   İnsanlarımız batılı ülke insanları gibi değiller. Uzun vadeli planları sevmemekteler. Günübirlik yaşamaktalar. Bu nedenle ilerleme kavramı, istediğimiz gibi oluşamamakta.

   Eğitimde ahlaki değerlere ancak 2000’li yıllardan sonra önem vermeye başlamışız. O yıllardan sonra bu değerlerin farkına varabilmişiz. Gerçi bu durum  biraz da, aile yapısının bu tarihten itibaren, daha fazla bozulması ile ilgili olsa gerek.

   Bir hadis bize farklı şeyler yapmanın, planlamanın, üretmenin ve ilerlemenin önemini anlatmakta. Bu hadise göre günübirlik ve hareketsiz yaşam, İslam Dini’ne aykırıdır;

   “İki günü eşit olan zarardadır”  Hz. Muhammed (s.a.v)