Bir şey için ne kadar çok çabalarsanız, o kadar yüzünüze bulaştırırsınız… Hiç bitmez dediğiniz dostluklar, üzerine titrediğiniz işiniz, şefkatle dokunduğunuz sevdiğiniz… Böyle işte… Ne, iyi niyetle yaklaştığınız durumlardan...

Bir şey için ne kadar çok çabalarsanız, o kadar yüzünüze bulaştırırsınız…

Hiç bitmez dediğiniz dostluklar, üzerine titrediğiniz işiniz, şefkatle dokunduğunuz sevdiğiniz…

Böyle işte…

Ne, iyi niyetle yaklaştığınız durumlardan sağlam çıkarsınız; ne de ilmik ilmik ilgilendiğiniz kişiler anlar çabanızı.

Görülmez, duyulmaz, bilinmez ve sevilmez…

Sanırım insanlar çok düşünülmekten hoşlanmayacak kadar ürkütücü oldular sevgiye karşı.

En naif halde ya da en kaba dille… Kime göre, neye göre, nasıl iyi olurdu ki cümleler?

Ne çok çalıştığınız için madalya takarlar boynunuza, ne de saygı duyarlar ödün verdiğiniz gün ve geceler için.

Sen hangi işe yuva, hangi arkadaşına aile ferdi, hangi adama çocuğun gözüyle bakarsan; önce onlar yakar canını.

Anlamazlar işte… Anlatamazsın… Anlaşılmazsın…

Kötü fikir, art niyet, fesatlık ve en kötüsü de kendi hatalarını göremeyecek kadar körelen gözleriyle kimsenin seni gerçek ve en doğru şekilde algılamasını sakın bekleme!

Yine sen üzülürsün, yine sen ağlarsın ve yine sen yalnız kalmayı tercih etmiş olmana rağmen… Kuruşluk değeri olmayan varlıkların ağzında hadsiz cümlelerini süsleme işinde yer alırsın.

Yapma İşte…

Üzülme, kızma, kırılma…!

Herkesin senin gibi derin düşünmesini bekleme. Asıl bunu yaptığın zaman kendine, diğerlerinden çok daha öte zarar vermiş oluyorsun.

Neden anne gibi sahiplenesin ki sevdiğini ?

Peki bir arkadaşına neden hayatı boyunca onunla ilgilenmesi gereken abi ya da ablası gibi davranasın?

İş yerinde, alt çalışanını tepedekilere karşı koruduğun zaman sanıyor musun ki günü geldiğinde minnet duyacaklar sana?

Bütün bunları ne kadar iyi yaparsan yap asla beğenmeyecekler seni. Gün gelecek, sürekli eksikliklerini bulacaklar ve en acısı da bu eksiklikleri utanmadan yüzüne vuracaklar.

Sen sokaktaki peçete satan çocuğa, poşet taşıyan amcaya, belki de herkesin yerdiği bir hayat kadınına bile kalbinin en derininden üzülürken, böylesine kimsenin görmediği şeylerin acısını yaşarken içinde bir bakacaksın ki adını “EGOİST” koyacaklar.

Gülüp geçeceksin işte o raddeden sonra. Seni anlamayacak, anladığını sanacak ve bu anlayışsızlığıyla arkandan iş çevirip bununla gurur duyacak insanlara sadece gülüp geçeceksin ve belki de “kendin olduğun için, kimseyi taklit etmediğin, rol çalmadığın, karakterini oturtup inatla ayakta durduğun için” kimse tarafından sevilmeyeceksin…

Dert etme, sonunda ölüm olan bir dünya için fazla ciddiye almanın anlamı yok bu yaşamı. Ne kadar sade, az, öz ve naif yaşar; kimsenin görmediği an ve adımlarda, kimsenin gitmediği bucaklarda ararsan huzuru o denli mutlu olursun.

Ne demiş şair “Sizi tatlı kılacak kadar mutluluğunuz olsun, güçlü kılacak kadar acınız ve sizi kullanmalarına fırsat vermeyecek kadar umudunuz.” Olsun…!

Mutluluğun ufak şeylerde, azınlık içinde, dokunulmamıştıksa ve laçkalaşılmamışlıkta olduğunu sakın unutma…

Gülümse şimdi…

Sana sen olduğun için değer vermeyen, yüzünü asmaya çalışan ve kötülüğünü isteyen herkese karşı dik dur ve en güzel ifadenle inatla gülümse…