Bütün Urfa’nın hürmetle andığı büyük alim, merhum Buluntu Hoca (Abdurrahman Buluntu 1865-1968)ilmi sahadaki derin bilgisi yanında gayet mütevazı bir zat idi.
Bütün Urfa’nın hürmetle andığı büyük alim, merhum Buluntu Hoca (Abdurrahman Buluntu 1865-1968)ilmi sahadaki derin bilgisi yanında gayet mütevazı bir zat idi.
Yolda giderken gördüğü herkese selam verir, çocukları sever, sarhoşlara bile rastladığı zaman hatır sorup gönüllerini alırdı.
Hoca efendi bir gün akşama doğru Halil-ur Rahman camiindeki hücresinden eve dönerken Çerkezinoğlu namıyla maruf bir sarhoşla karşılaşır. Yaşı 65’in üstünde olan bu adam Urfa’nın Bekri Mustafa’sı mesabesindeydi. Ve o gün yine fitil gibi sarhoştu. Hoca efendiyi görünce derhal tazimle yanına giderek eline sarılıp öper ve
-Hoca efendi bizde tirit var yemeğe bize gideceğiz, misafirimizsin der. Hoca her ne kadar teşekkür edip, güzel sözle gönlünü alarak gidemeyeceğini beyan etse de Çerkezinoğlu’nun elinden kurtulmak mümkün müdür? Buluntu efendi muhatap bir sarhoşta olsa gönlünü incitmemek için razı olur. Birlikte eve giderler, sarhoş karısına seslenir:
-Hanım hoca efendinin tiridini hazırla. Yaşlı kadın şaşırır, hiç böyle bir hazırlığı yok. Hocanın yanına gelip:
-Hocam sen bu sarhoşa bakma, tike kebaplık et getir, ne tiridi, ne hali, der. Kocası:
-Hocam sen bu deliye bakma ben eve tiritlik et getirdim. Der. Tirit-kebap münakaşası uzayınca kadın kocasına laf anlatmanın mümkün olmayacağını anlar. Peki deyip hemen mutfağa gider. Mevcut etten biraz tiritlik ayırıp misafire bir tabak yemek hazırlar. Yemekten sonra vakti giren akşam namazını kılmak için hoca efendiye namazlık serilir. Hoca namaza başlar.
Sarhoşta arkasında “Ne Allah için, ne Lillah için Buluntu hocanın hatırı için Allah u Ekber” deyip namaza durur. Bu olaydan bir müddet sonra Çerkezoğlu tövbe edip içkiyi bırakır. Bu defa gerçekten namaza başlar ve aynı sene Hacca gider. Artık o meşhur sarhoşun hayatında bir dönüş başlamıştır. Herkesin gıpta ettiği pırlanta gibi bir mümin olur çıkar.
Vefatından bir hafta önce rahatsızlanır. Hastalığının üçüncü günü karısına “dört günüm kaldı. Oğlum Halil’e haber gönder gelsin” der. Karısı da:
-Sen deli mi oldun? Oğlan gelip işinden mi olsun, bu iş belli mi eder? Der. İki gün sonra yine karısına:
-Berberi çağırın, banyoyu ısıtın, çamaşırlarımı hazırlayın iki günüm kaldı der. Ve isteği üzerine hareket edilerek her türlü temizliği yapılır. İki gün sonra vefatı akşamı bütün aileyi toplar, hasbıhal eder. Yasin’i Şerif okutulur. Vakit biraz ilerleyince herkesi odasına gönderir. Sabaha karşı hanımına:
-Çabuk çocukları uyandır. Çocuklar derhal toplanı. Kendileriyle helalleşir. Yine Kur’an okumalarını söyler yanındakilere.
-Ayağım öldü, ruhum göbeğime geldi, deyip Kelime-i Şehadet getirerek, pek az kimseye nasip olabilecek bir surette iman selametiyle ruhunu teslim eder.