Geçenlerde evdeki televizyonu ters çevirdim. O şatafatlı görkemli adamcıklara baktım. Şatafatlı hayatlarınızı hiç bitmeyecekmiş gibi yaşamanın da sonu gelir elbet dedim.
Kimseye "hayrı dokunmadan" geçip gitmek insanlık değil dedim.
Unutmayalım ki, adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir dedim
Yetmedi!
Papağan yöneticiliğin çocuklarımız için büyük bir tehlike oluşturduğu ve nefret tohumlarının ekimine son verin dedim. Artık makamın, paranın, palavranın ve yalanın kontrolü elinde tuttuğu bir ülkeyiz. Yoksa ucuzluğun böylesine itibar görmesi asla mümkün olamazdı dedim.
Dinlediler mi hiç sanmam
Sonra bunu arkadaşıma anlattım.
Arkadaşım, "biz talihsiz bir nesiliz, neler gördük neler" dedi. Bizler darbeler gördük, muhtıralar, depremler virüsler. Bizler gaz lambalarını gördük, radyolarda arkası yarınları, insanlığın en asilini, şarkıcıların en zarifini. Kara tahtalarda beyaz tebeşirle terbiyenin hasını öğreten aydın öğretmenleri gördük. Veresiye defterine yazarken yoksul insanları incitmeyen, "olunca verirsin" diyen bakkal amcaları gördük. Her şeyden önemlisi o güzelim insanları gördük.
Yetmedi!
Arkadaşımızın bisikletiyle tur atmanın, okula giderken alınmış ayakkabıyı yatağının altında saklamanın ve bir evde veya köyde kardeş kardeş maç izlemenin ne demek olduğunu da en iyi bizler biliyoruz. Çünkü insanlık eskiden vardı. Şimdi her şey makam, para ve gücün etrafında dolanıyor.
Arkadaşıma; peki sonumuz n’olacak dedim
Arkadaşım; sırf menfaatimiz uğruna dünlerdeki güzellikleri unuttuğumuz için bugünlere geleceğimiz belliydi.
Bu yüzden kimse adalet istemiyor, her şartta kendinden yana olanı istiyor. Çünkü beyinlere enjekte edilen menfaatin tadını alanlar şiddete, nefrete ve haksızlığa doymuyorlar. Bunun düzelmesi içinde göz boyama istasyonları iflas etmeli veya kapanmalı dedi.
Ya insanlardaki hayal kırıklıkları dedim.
Hayal kırıklıkları onarılır ama gerçeklerin farkına varılması şartıyla dedi.
Peki sen ne düşünüyorsun dedi. Zor bir soru ama haramilere, kara para kasalarına, işlediği suçu sorgulanmayan kabadayılara ve medyada klavye tuşlarına bile sponsor olanlara son verilirse.
Haksızlığın ve ahlaksızlığın üzeri çizilirse,
Her türlü kışkırtıcılığa parmak kaldıranlarla, en ufak meselede ortalığı ayağa kaldıranların yine aynı noktada buluşmalarına müsaade edilmezse,
Haksız kazanca "kur yapanların" hayatlarının kıyak geçme ihtimali sona erdirilirse ve garibanların bir lokma ekmek için kırk takla atmalarına gerek duyulmazsa eğer;
Küçükleri sevip büyükleri saydığımız, hala parayı değil yıldızları saydığımız ve eskiye özlem duyduğumuz gönlere döneriz bence dedim. Umarım haklı çıkarım.