Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde gerçekleştirmiş olduğu iki başarılı askeri harekâttan sonra gelen başarılı diplomasi Türkiye'nin Mümbiç ve Fırat'ın doğusuna yönelik tezlerini yeniden gündeme gelmesini...

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirmiş olduğu iki başarılı askeri harekâttan sonra gelen başarılı diplomasi Türkiye’nin Mümbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik tezlerini yeniden gündeme gelmesini sağladı. Trump nezdinde yürütülen başarılı diplomasi, Trump’ın ABD’nin Suriye’den çekileceğini duyurmasında bulunmasını sağladı. Bu duyuru ile ABD’nin Suriye’den çekilmesi durumunda yerine kimin geleceği ve yaratacağı boşluğu nasılı doldurulacağı tartışmalarının gündeme gelmesine neden oldu. Türkiye’nin yükselen gücünü önlemek adına tüm aktörler devreye girmiş ve Türkiye’nin bölgeye müdahale etmesinin önünü kesmek için birçok girişim olmuştur. PKK’nın Suriye uzantısı, ABD’de Pentagon üzerinden Trump’ı kararından vazgeçirmek için baskı uygular iken Fransa üzerinden de B planı olarak AB ülkeleri ile ABD’den doğan boşluğu doldurmak istemektedir. Trump bu baskılara kısmen boyun eğmiş ve 20 mil derinliğinde bir güvenli bölge tezi ortaya atmıştır. Bu teze bazı Arap ülkeleri de destek verdiklerini açıklamışlardır. Bir diğer plan ise Rusya üzerinden Esat ile görüşerek Şam ile kanalını canlı tutmak istemektedir. Ayrıca bölgedeki ABD’den sonra en önemli küresel aktör Rusya inisiyatif alarak farklı arayışlar içerisine girmektedir.

Adana Mutabakatı Günümüz İhtiyaçlarını Karşılıyor Mu?

Bu tez ve benzeri planlar Türkiye’nin beklentilerini karşıladığını söylemek biraz zordur. Bu bağlamda 1998 yılında imzalanan ancak 2011 yılından beri aksi bir yönde uygulanan Adana Mutabakatı, 24 Ocak 2019 tarihinde Erdoğan ile Putin arasında yapılan ikili zirvede Putin tarafından gündeme getirilen mutabakat yeni bir tartışmayı başlatmıştır.. Dönemin KKK Atilla Ateş’in Hatay’da Suriye sınırına yakın bir noktada yaptığı açıklama ile başlayan süreç sonucunda varılan anlaşma, günümüz şartlarına ve beklentilerine karşılık vermekten çok uzak, tuzaklarla dolu bir anlaşma imajı vermektedir. Putin’in kağıt üzerinde olan ve uygulanmayan bir anlaşmanın yeniden gündeme getirmesinde maksadının Türkiye’nin Esat ile anlaşmanın yolunu açmak ve yeniden meşru bir lider olarak ortaya çıkarmaktan başka bir açıklaması olmadığı izlenimi vermektedir.

Bu Aktörlerin Ortak Noktası Türkiye Karşıtlığıdır.

Rusya ve ABD’nin başlatmış oldukları girişimlerin altında, Türkiye’nin bölge üzerinde yayılmasının önüne geçmek, etkisini azaltmak ve kazanımlarını minimize etmek yatmaktadır. Türkiye bu aşamada tek başına herhangi bir güce güvenmemeli ve başlatmış olduğu askeri ve diplomasi girişimlerini devam ettirmelidir ve bölge halklarının esaretini bitirmelidir. Türkiye çok yönlü diplomasisini devam ettirmeli ve küresel güçler arasındaki konjonktürel anlaşmazlıklardan istifade etmelidir. ABD, yarattığı Suriye PKK’sı YPG üzerinden bir uydu devleti kurmaya çalışır iken Rusya, Esat’ı yeniden süsleyerek uluslararası camiaya kabul ettirmeye çalışmaktadır. Zira Türkiye her iki küresel gücün tezlerini savunan lobilerin olduğu ve Arap ülkelerinin peşi sıra Şam’da elçiliklerini açtığı bir dönemde kendi ulusal güvenliğini merkeze alan tezler çerçevesinde hareket etmesi elzemdir.