İki sevgili, nişanlılarken  birbirlerini ne kadar sevdikleri hakkında tartışmaya girerler.

İki sevgili, nişanlılarken  birbirlerini ne kadar sevdikleri hakkında tartışmaya girerler.-Ben seni daha çok seviyorum-" der kadın. Adam kabul etmez ve kendi sevgisinin daha büyük olduğunu kabullendirmeye çalışır. En sonunda anlaşamazlar ve kimin sevgisinin daha büyük olduğunu ölçmek için, birbirleri için birşey yapmaya karar verirler. Anlaşmalarına göre ikisinin de birer hakları vardır...Ve bu haklarını evlendikten sonra kullanmaları yönünde karar alırlar. Evliliklerinin ertesi günü adam öyle güzel bir sofra hazırlarki eşine. Sevgi notları, mumlar, eşinin çok sevdiği papatya yapraklarıyla bezenmiş bir salon ve daha neler neler...

Kadın akşam işten eve geldiğinde gördükleriyle çok mutlu olmuştur gerçekten... O akşam bir rüya gibi geçer fakat, kadın eşine olan sevgisini göstermek için birşey yapmamıştır henüz. Adam bekler uzunca bir süre ama her şey olağan seyrinde devam eder hayatlarında. Kadın sevgisini kanıtlamak için elinden gelenin en iyisini yapmak istemektedir. Bu yüzden hakkını heöen kullanmaz. Fakat evliliklerinden birkaç ay sonra kadının hal hareketlerinden müthiş bir değişim olmuştur. Halsizleşmeye başlamıştır sanki. Birgün eşinden habersiz doktora gider, akşama eve geldiğinde ise evliliklerinde her şeyin monoton olduğunu ve iyice sıkıldığını öne sürerek ayrılmak istediğini söyler...

Adam yıkılmıştır bu sözler karşısında. Ama çaresiz kendisinden vazgeçen eşinin kararına razı olur. Fakat böyle bir sebepten ayrılmayı istemesi gerçekten üzmüştür adamı. Eşinin kendisine verdiği sözleri hatırlar. Birlikte kurdukları hayaller gelir sonra aklına.-"Sana iki evlat vermek istiyorum -" dediği günleri ne çabuk unutmuştur. Birlikte kim daha çok seviyor diye girdikleri iddiayıda "belliki hiç hatırlamıyordur bile" diye düşünür ... Bir sabah uyandığında  eşinin evde olmadığını ve ne kadar eşyası varsa hepsini toplayıp götürdüğünü görür... Yıllarca güven kırıklığı yaşar adam. Ve en sonunda hayatın tek başına geçmeyeceğini düşünüp annesinin uygun gördüğü biriyle yapar ikinci evliliğini... Bu evlilikten iki çocukları olur. Ama ilk eşini hiç ama hiç unutamaz...

 Yaşı altmışa vardığında ise, eşi ve çocuklarının evde olmadığı bir gün evin telefonu çalar... Arayanın ilk eşi olduğunu öğrenince öyle şaşırırki adam. Kızıp köpürmeye başladığı anda ise kadın sessiz olup kendisini dinlemesini rica eder adamdan.. Ve konuşmaya başlar...-"Evliliğimizin henüz altıncı ayında sudan bir sebeple ayrılmak isteyip, evi terkedip, senden ayrıldığımda bana ne kadar kızdığını tahmin ediyorum... O günlerde bir rahatsızlık geçirmiştim ve doktora gittim senden habersiz. Doktorum kas erimesi hastalığına yakalandığını ve günden güne hareketlerimde kısıtlanmalar olacağını, güzelliğimin günden güne kaybolacağını ve en sonunda tekerlekli sandalyeye mahkum olacağımı anlattığında yıkılmıştım adeta. Ama İnan bana kendim için değil sevdiğim. Sana o hayalini kurduğumuz iki çocuğu veremeyeceğim için yıkıldım...Senden ayrılmak istedim çünkü sana ömür boyu çirkin ve yüzüne bakmayacağını bir kadının bakıcılığımı yaptırmak istemedim... Şimdi iki çocuğun ve seni seven çok güzel bir eşin var...Her gün evinin karşısındaki  köşkün penceresinden sizi izliyorum... Ben yıllar önce iddialaştığımız-"kim daha çok seviyor? -" konusundaki hakkımı böyle kullandım...Kararı ise sana bırakıyorum... Tek istediğim arada bir evinin bahçesine çıktığında, köşkün penceresine bakıp bana gülümsemen... - "Adam telefonu kapattığında kimin daha çok sevdiğini anlamıştır... O günden sonra ne zaman evin bahçesine çıksa gözyaşlarıyla köşkün penceresine bakar ve yüce gönüllü, fedakar kadına gülümserdi, eşi ve çocuklarına hiçbir şey hissettirmeden…