Umuda inandığımız şu günlerde yalan vaatlerden müsvedde bir hayat çıkıyor maalesef. Neler kaybettiklerini hatırlamak istemeyenler , neler kazanacaklarının hayaliyle yaşıyor duruma geldiler.

Umuda inandığımız şu günlerde yalan vaatlerden müsvedde bir hayat çıkıyor maalesef. Neler kaybettiklerini hatırlamak istemeyenler , neler kazanacaklarının hayaliyle yaşıyor duruma geldiler.
Sonuç mu; Sıfır elde var sıfır.
Neden derseniz?
Dilimin döndüğünce, aklımın yettiğince açıklamaya çalışayım. Bunu yaparken de amacımın ne deliye taş atmak. Ne de veliye dil uzatmanın olmadığını özellikle bilmenizi isterim.
Bakınız basında şöyle bir manşet; Türkiye de 11 ili kapsayan “Kültür Yolu Festivalleri” ilk kez yapılıyor. Merak ettim haberi. Biraz inceledim. Bir de ne göreyim. İslam Ülkeleri Başkenti diye gururlandığımız ve özellikle siyasilerin hava attığı bir ortamda yapılacak olan bu festivalde Diyarbakır ve Gaziantep var. İkisinin ortasındaki Şanlıurfa yok. Tıpkı Raylı Tren hattında olduğu gibi. Üstelik tarih ve gastronomisiyle övündüğümüz güzel memleketim yine es geçilmiş. Hani tarihin sıfır noktasıydık. Hani İslam Ülkeleri Başkentiydik. Hani kadim şehirdik. Hani göbekli tepesi olan Milattan Önce 12 binli yıllara dayanan yerleşik hayata geçişin ilkiydik. Hani Neolotik çağ geçmişi veya Peygamberler şehriydik. Anlaşılan hepsi söylemde kalmış. Eylemde de ara ki bulasın. Hadi diyelim gözden kaçtı. Peki 14 Milletvekili neredeydi. İthal bakanlar neredeydi. Hadi bunlar uyuyordu. O zaman Kent Konseyi neredeydi. STK’lar neredeydi. Veya işi gücü siyasilerin egosunu tartan yerel yazılı ve görsel basın neredeydi. Galiba hepiniz hipnotize edilmişsiniz bu tür işler yapılırken. Bundan sonrası için ne mi yaparlar. Onu da söyleyeyim. Birkaç afili söz. Gereken yerlere bildirildi diye işkembeden atılan laflar havada uçuşur. Bizlerde inanır “babosan” deriz. Sonrada saydığım dinamiklerimiz kendi gerçeklerimize döner. Taziyeden taziyeye koşuşturma ve nikah şahitliği telaşesine girerler. Hele ki nüfuzluysa görevimizi yapmanın huzuru ile bir iki poz verirler. Hatta çok ileri gitmeden bu aralar moda olan kurumları ziyaretlerine başlarlar. Sonrada fotoğraf servisi ve ziyaret dolayısıyla karşılıklı memnuniyet demeçleri.
Peki çözülen bir şey oluyor mu ?
Tabi ki hayır.
Örnek mi !
Bir vekilimiz Tedaş ziyaretinde. Sosyal medyaya veya Görsel ve Yazılı medyaya çok da güzel pozlar veriliyor. İki taraf da bu ziyaretten oldukça memnun. Ama ne hikmetse ziyaret sırasında memleketin yeni yerleşim alanında üstelik yazın ortasında ve herkesin sıcaktan bunalıp kıvrandığı bir ortamda tam üç saat elektrik yok. Tabi yaşlı çoluk çocuk ve evinde hastası olan perişan bir vaziyette elektriğin gelmesini bekliyor. Hatta elektrik duasına çıkıyor. Veya varsa askıda elektrik ona bile ihtiyaç duyacak durumda kalıyor. Sonrasında aynı Milletvekili Harran ilçemizde Yeraltı şehri kazılarının başında bulunan Prof.Dr. Mehmet ÖNAL hocamızı ziyaret ediyor. Bütün sit alanı yasak olmasına rağmen Harran Belediyesince talan edilmiş ve yerleşim alanına dönüştürülmüş vaziyette. Üstelik Hocamızın daha önce basında veya ziyaret eden yetkililere bu konudaki serzenişini göremeyecek durumda yine memnun bir şekilde basında boy boy fotoğraflarla mutlu bir şekilde geri dönüyor.
Kısacası Şanlıurfa’mızın durumu devenin boynuna verdiği cevaba benziyor. Bu yüzden giden gitmiştir. Çok da önemli değildir bu tür şeyler onların nazarında.
İyisi mi ?
Her zaman yaptığımız gibi şekersiz çayı karıştırmaya ve yemek muhabbetinden sonra geğirmeye devam edelim biz. Sonrasında böylesi bir durum Gaziantep de olsaydı. Bakalım yerlerinde durabilirler miydi diye mümkünse birazda düşünelim.
Sonuç olarak gelişmiş bir Şanlıurfa ve düzenli bir toplum için bugünden başlayarak yarınlar için yapılacak tek şey; kanlı ve kirli parada gözü olmayan, yere düşeni kaldıran, kendisinden çok başkaları için de yaşayan, sistemden nemalanmak, hak yemek, hukuku çiğnemek gibi dertleri olmayan bir toplum için geç kalmış olsak bile hep beraber mücadele edelim lütfen. Yoksa kuruduktan sonra çiçeğe su vermenin alemi kalmıyor. Haberiniz olsun.