Çok zengin bir adam gelmiş ve şehre on dakika uzaklıktaki köylerine muazzam bir otel yapmayı istemiş, herkesten de yerlerini satın almaya başlamıştı. Değerinin on katı daha fazla para vererek, ve otel çevresinde yapılan dairelerden her birini bir aileye vaat ederek hemde...
Çok zengin bir adam gelmiş ve şehre on dakika uzaklıktaki köylerine muazzam bir otel yapmayı istemiş, herkesten de yerlerini satın almaya başlamıştı. Değerinin on katı daha fazla para vererek, ve otel çevresinde yapılan dairelerden her birini bir aileye vaat ederek hemde...
Fidanlık köyünün tam orta yerinde kalan evi olan, ve köylülerin, varyemez Naciye lakabını taktıkları kadın ise asla yerini satmayacağını söylemişti otel sahibine. Deniz kıyısındaki bu güzel köyü gözüne kestiren adam ise güzellikle olmazsa zorbalıkla yaşlı kadından evini alacağını söyleyince, köylü de menfaatlerinden dolayı arka çıkıp destek olmuştu zengin adama...
Ve günden güne hızla köylüleri ikna etmeye başlayan zengin adamın, Naciye hanıma karşı olan kini ise öyle büyümüştü ki.
Bir gün evinin kapısına dayandı adamlarıyla. Ama içeriden çil yavrusu gibi dağılan çocuklar, Naciye hanıma saldırmaya çalışan adamlara taş ve sopalar atmaya bailamış, asla yaşlı kadına yaklaştırmamışlardı o adamları... O yaşlı haliyle eline ne denk gelirse pencereden adamlara atması görülmeye değerdi gerçekten. Çocuklarla birlikte kapısına dayanan adamları kovalamışlar, sorna da arkalarından öyle çok gülmüşlerdi hallerine... Koskoca adamlar korkudan fare gibi arkalarına bakmadan kaçmışlardı.
O günden sonra ise defalarca tüm köylü bir olup Naciye hanım'ın kapısına gitmiş ve ağza alınmayacak laflar etmişlerdi kadına.
-"Doymadın dünya malına. Gözünü toprak doyursun senin. Boşuna varyemez diye adın çıkmamış. Senin inadın yüzünden bir rahat içinde yaşayamıyoruz-" deyip taşlar atmışlardı yaşlı kadının evine... Bir tanesi kafasına denk gelmiş, ve yüzü gözü kan olmuştu kadının...
-" Gedin gayrı. Vermem diyom. Ağnamıyonuz mu? Ölürüm de evimi arsamı vermem. Hem bağırıp durmayın yeter-"diyede gözyaşlarıyla karşılık vermişti....
Köylü öyle düşman olduki Naciye hanıma. Yardımlaşmayı kesmişlerdi. Yaşlılığından dolayı şehre gidemediği içinde alışveriş yapamamış epey zorluklar çekmişti o yaşlı haliyle...Aç kalmıştı günlerce. Ama yinede dediğinden vazgeçmemişti...Şehir taraftan o günlerde Naciye hanımın kapısına gelen tanımadıkları çocuklara ise hiç birzaman anlam veremediler. Kimi kimsesi yoktu ki bu hayatta Naciye hanımın. Neden onca çocuk gelirdiki kapısına.
Zengin adam ise birçok yola başvurmuştu Naciye hanımı ikna edebilmek için, ama asla olumlu bir cevap alamamıştı.
İki ay geçmişti böylelikle aradan.İki ayın sonunda ise köylerine bir anda mühendisler gelmeye başlamış, ve termal su bulunduğuna dair sözler dolaşmaya başlamıştı ağızdan ağıza...
Ve söylentilerde doğru çıkmıştı. Meğerse köylerine otel yapmak isteyen zengin adam termal su meselesini çok önceden öğrenip elini çabuk tutmak istemiş. Haber yayılınca ise köylü arsalarını satmaktan vazgeçmişti...Naciye hanım sayesin de dolandırılmaktan kurtulmuşlardı meğerse...Arsaları kat be kat değerlenmişti. Ama yinede ondan nefret etmekten vazgeçmediler. Nede olsa, kimse tarafından sevilmeyen, mal mülk hırsıyla yaşayan varyemezin biriydi işte.
Tam bir ay sonra. Şehirdeki okulda mezuniyet gecesi düzenlendi. Salonda herkes neşe içindeyken birden Naciye hanım göründü salonun kapısında. Herkes biranda nefretle ona bakmış, kimse yanına oturmasın ister gibi göz süzmüştü yaşlı kadına. Salondaki en boş kısıma bastonuna dayanarak oturdu.
Tüm öğrenciler anne ve babalarıyla sahneye çağırılıp diplomaları verilirken otuz kadar öğrenci hüzünle bakmıştı arkadaşlarına ve arkadaşlarının ellerini tutup sahneye çıkan ailelerine... Sonra ise müdüre hanım otuz öğrenciyi birden çağırmıştı sahneye... Hepsinin birden diplomasını verecekti...Çünkü okulun kimsesiz öğrencileriydi hepsi.
Çocukların gözleri nemlenmişti o an. Salondaki veliler ise ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. Ve sonra otuz kimsesis öğrenci hep birlikte naciye hanıma baktılar. İçlerinden biri mikrofonu eline aldı o an. Ve tüm salona seslendi.
-"Çocuklar neden öksüz, yetim, yada kimsesiz kalırlar bilirmisiniz? -" diye sormuştu. Salondan ise tek bir ses bile çıkmıyordu o anlarda... Sonra o çocuk arkasındaki yirmi dokuz arkadaşına bakıp, sonra tekrar bakışlarını salona çevirdi ve devam etti...
-"Anne, babaları öldüğü için öksüz yetim ve kimsesiz kalmazlar çocuklar. Toplumdur onları öksüz, yetim ve kimsesiz bırakan. Görmezden gelirler... Saçlarını okşamazlar...Ama sonra biri çıkar. Naciye teyze gibi gönlü yüce biri.Ne kadar öksüz, yetim, kimsesiz varsa elinden tutup evine getirir. Saçlarını da okşar, masal anlatarak uyuturda bizim gibi çocukları. Herkes onu varyemez diye adlandırırken... O yemez yedirir. Giymez giydirir. Biz anne deriz, baba deriz, can deriz ona... Bizi öksüz yetim kimsesiz bırakmayan Naciye teyzeye bu diplomalar hediyemizdir... - "dediğinde tüm salon gözyaşlarıyla Naciye hanıma bakmıştı.... Ve yaptıkları herşeyden okadar pişman olmuşlardı ki...
O günden sonra Fidanlık köyünde herkes Naciye hanıma yardım ederek öksüz ve yetimlere birlikte sahip çıkmıştı o evde...
öksüz ve yetimleri asla yanlız bırakmayın...