Her yeni güne, yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Günlük hayatta kullandığımız ve yaşamın idamesi için gerekli olan ihtiyaçlarımız bile mütemadiyen zamlanıyor

    Her yeni güne, yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Günlük hayatta kullandığımız ve yaşamın idamesi için gerekli olan ihtiyaçlarımız bile mütemadiyen zamlanıyor. Buna karşılık gelirimiz aynı oranda artmıyor. Her zam ile alım gücümüz biraz daha düşüyor ve buna bir de enflasyon ekleniyor. Her gün biraz daha fakirleşiyoruz. Birkaç yıl öncesine kadar restorana yemeğe gitmek normal iken, şu anda lüks oldu.

  Sahip olduklarımızın fiyatı arttı. Birkaç yüz bin liralık evimiz birkaç milyon oldu. Bu kez de faturalarımızı, bina aidatımızı ödeyemez olduk. Evimizdeki bozdolabı bir memur maaşı kadar pahalandı gelin görün ki, içini dolduramaz olduk. Arabalarımızın değeri dört, beş kat arttı ancak binemez olduk. Adeta sahip olduklarımıza bekçilik yapıyoruz.

  Tabii olarak şöyle bir yanılgıya düşüyoruz; kafeler dolu. Bir kesim ekonominin iyi olduğunu ve insanların refah seviyelerinin yüksek olduğunu kafelerin dolu olmasına bağlıyor. Bir şehirdeki kafelerin toplam sandalye sayısı, o şehrin nüfusunun %1’ i bile değildir.

  Bize çocukluğumuzdan beri aşılanan, ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olduğu ve dört mevsimin yaşandığıydı. Gelin görün ki tatile gidemiyoruz. Dört mevsimin ve denizlerimizin keyfini turistler çıkarıyor. Biz de tabii olarak onlara hizmet ediyoruz, velinimet olarak görüyoruz.

  Biz heyecanlı ve ticarette gözü kara bir milletiz. Girişimci ruhumuz yüksektir. Çabuk gaza geliriz. Olmadık bir anda bir işletme kurabiliriz. Esnaflığa adım atabiliriz. Borç harç, hanımın altınlarını bozdurur bir işyeri açarız. Peki, şimdi ne yapıyoruz? Nereye gitti heyecanımız? Ben söyleyeyim. Bankalara gitti. Politika faizinin artmasıyla orantılı, mevduat faizleri de arttı. Gözü kara insanımızın ‘’Gözlerinin feri söndü.’’ İşyerini kapatan sermayesini bankaya mevduat hesabına yatırdı. Evini satan aldığı paranın faiz getirisiyle hem geçimini sağlıyor, hem de kiraladığı evin kirasını ödüyor. Bankalar kârlarına, kâr katarken eskinin girişimli ruhlu insanımız evinden de oluyor.

  İşte sokağın ekonomisi böyle!