Adam sırtını mahpus avlusuna dayadı. Bir kaç yıl öncesine daldı gözleri, mahpus avlusunun yüksek duvarları üzerinde bulutlara kanat çırpan kuşları özlemle izledi. Birden köyü düştü aklına. Çocuklarını, çilekeş karısını anımsadı. O, yoksul ama mutlu günlerinde yaşanan bayramlar geldi aklına. Adam nemlenmiş gözeleriyle mahpus avlusunda volta atan arkadaşlarına baktı. Arkadaşlarının tespih tanesi gibi adımlarını sırlayışlarına baka kaldı. Dört duvar arasında bir dünya… İnsana yakışmayan bir manzara. Kafes insana yakışır mı hiç? Sonra biri voltadan bağırdı “arkadaşlar banyo sırası, elinizi çabuk tutun yarın bayram!” Duvara yaslanmış 24 yıla hükümlü adam mırıldandı ‘’Öyle ya yarın bayram’’ dedi.
Ailesiyle geçirdiği son bayram düştü aklına yine. Ağlamamak için inadına direndi, istem dışı nemlendi gözleri. Dışarıdaki son bayram gününe üç gün kala sarı ineğini pazara getirip satmıştı. Sonra çocuklarına, eşine yeni giysiler, ayakkabılar alıp köyüne dönmüştü. Daha bayrama üç gün kalmasına rağmen; yıllar sonra yeni giysilere, ayakkabılara kavuşan çocuklar bayramı üç gün erken kutlamaya başlamışlardı. Çilekeş ve cefakâr eşi biraz mahcup elinde yeni giysileriyle eşine’’Kurban, keşke almasaydın, elin darda’’ demişti.
Eşinin cansız sureti gözlerinin önüne geldikçe daha fazla dayanamadı, ağladı. Başını avuçlarının arasına alarak döktüğü gözyaşlarını mahpus avlusundaki arkadaşlarından gizlemeye çalıştı. Yüreğinde bir saniyede karısına karşı bin pişmanlık yaşadı. Az çektirmemişti ona. Kız çocuğu doğurduğu için aylarca yüzüne bakmadığı günleri hatırladı. Mahpusa düşerken bir yaşında olan kızı şimdi okul çağına gelmiş, kocaman bir kız olmuştur.
Köyde tek okul vardı.
Kan davalı olduğu ailenin çocuklarıyla aynı sırayı paylaşamadığı için, kızını aynı okula göndermediği için yüreğinde derin bir sızı duydu.
Mahpus avlusunda volta atan mahkûmlardan biri “arkadaşlar yarın bayram. Kimin ihtiyaç listesi varsa hazırlasın” dedi.
Sırtını çınar yerine mahpus duvarına veren cinayet hükümlüsü adam,’’evet yarın bayram…’’ dedi fısıltıyla. Eski bayramları hatırladı, yüreğinden bedenine bir hüzün dalgası yayıldı. Elleri dizleri titredi. Artık gözyaşlarını gizlemeye gerek duymadan ağlamaya başladı. Mahpus damında genç yaşta ağarmış saçında, sakalında sıkıntıyla dolaştırdı ellerini. İlk kez tıraş olmayacaktı. İlk kez bayram öncesinde yıkanmayacak, ilk kez bayrama bir gün kala eşine, çocuklarına, köyünün hasretine doyasıya ağlayacaktı.
Yarın bayram; kan davası yüzünden mahpus damına düşmüş, 24 yıla hükümlü adam, hüzünle baktı gökyüzüne; hayret Aralığın son günü olmasına rağmen masmavi gökyüzünde özgürlüğe kanat çırpan kuşların sevinci vardı. Kuş olmayı, özgürce kanat çırpmayı çok istedi. Dağları, ormanları, vadileri aşmayı… Boğulacaktı, dört duvar arasında, nefes alıp vermekte zorlanıyordu. Kuş olmalıydı, kanat çırpan küçük bir serçe kuşu... Kuş olma fikri yüzüne kocaman bir gülümseme olarak yansıdı. Volta atan mahkûmlar cinayet hükümlüsü adamın gülümsemesine zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdiler.
Sonra bir gardiyanın gür sesiyle irkildi, “arkadaşlar yarın bayram, kaymakam ve başsavcı bayramınızı kutlamak için sizleri ziyaret edecek, kılık kıyafetiniz yerinden olsun!’’
Bir bayram öncesi, eşi banyo yapması için üzerine gidince, sinirlenip dövmüştü onu.
Yıllardır mahpus damının nem ve rutubet ortamı romatizmalarını azıtmıştı. Ellerini dizlerine destek yaparak yine mahpus avlusuna çöktü. Dizlerindeki sızı yüreğine yansıdı.
Adam demir parmaklıklara gözünü dikerek ilk kez İzmir fuarında gördüğü hayvanat bahçesindeki yaşlı aslanın kafesini hatırladı.
Demek yarın bayram…
Her şeye rağmen, romatizma sızılarının adım atamaz hale getirdiği dizlerine destek vererek kalkmaya çalıştı. Yarın bayram, açık görüş yapılacak. Tıraş olmalıydı, ak düşmüş sakallarını eşinden çocuklarından gizlemeliydi. Açık görüş fikri sevinçler doldurdu mahpus yüreğine. Aylardır ilk kez sarılacaktı çocuklarına belki de yaşamında ilk kez bu bayram eşinden af dileyecekti!
Kalkamadı, duvar dibine yığılıp kaldı.
Bir karış kıraç toprak için öldürdüğü köylüsü aklına düştü sonra. Kaç gece rüyalarını bir hançer misali bölmüştü, kurşun sıkarken adamın haykırışları. Adam ölmüştü. Savcılar, hâkimler 24 yıl demişti. O da “kaderim” demiş, sineye çekmişti. Oysa bayrama bir gün kala bunun kader değil, cehalet olduğunu anlamış, yığılmıştı.
Evet, yarın bayram. Çocukları açık görüşüne gelecek. O sevinecek. Öldürdüğü adamın çocukları mezarlığa gidip babalarının bayramını orada kutlayacaklar.
Yarın bayram…
Bir karış toprak uğruna bir cana kıydı, şimdi mahpushanede. Köylüsü, kirvesi olan adam toprağın altında. Son bir gayretle gökyüzüne baktı. Uçan kuşların kanatlarına konup köyüne gitmek istedi. Sonra gözleri karardı. Fısıltı halinde dudaklarından iki damla kanla eşinin adı döküldü mahpus avlusuna.
Gözleri karardı. Kuşlar ve gökyüzü mahpus koğuşuna döndü, kapadı gözlerini...
Volta atanlar fark etmedi beş adım ötede adamın öldüğünü.
Gardiyanın sesi yankılandı yine, “Havalandırma saatti doldu. Herkes içeri!’’
Volta atanlar koğuşlarına giderken, 24 yıla hükümlü adam duvar dibinde kaldı.
24 yıla hükümlü adamın zabtı tutuldu. Kaydı silindi. Bir karış toprak uğruna öldürdüğü kirvesinin yanına defin edildi.
Yarın bayram…
Evet, yarın bayram kimine hüzün kimine sevinç getirecek.
YARIN BAYRAM
Şükrü Dolaş
Yorumlar